26 Kasım 2010 Cuma

Demokrasi aşıklarının katliam şakşakçılığı

“Hayata Dönüş” adı verilen katliamdan bahsederken bugün demokrasi masalları anlatanlar o günlerde operasyonu meşrulaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardı. 
Hayata Dönüş Operasyonu'na ilişkin 27 sanığın yargılandığı davanın başlamasının ardından medyada da demokrasi masalları anlatılmaya başlandı. Operasyonun düzenlendiği dönemde öldürülen devrimcileri suçlayan, operasyonu haklı bulan, hatta alkış tutan gazeteler şimdi tavır değiştirdi. Bugün demokrasi masalları anlatan, Ergenekon’u suçlayan, hümanistmiş gibi görünmeye çalışan gazete ve gazetecilerin o dönemde yazdıkları, onların asıl kimliğini gözler önüne seriyor.
“Sahte Oruç, Kanlı İftar”
19-22 Aralık 2000 tarihleri arasında 20 cezaevine eşzamanlı olarak düzenlenen ve onlarca insanın ölümü ile sonuçlanan operasyon, burjuva medyanın neredeyse tamamında övgü dolu sözlerle karşıladı. Bu konuda en çirkin manşetlerden birisi Milliyet gazetesi tarafından atıldı. Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz "Sahte oruç, kanlı iftar" başlığını atmayı uygun bulmuştu. Milliyet’in bu tavrı sadece imzasız haberlerde değil köşe yazılarında da kendisini gösteriyordu.

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu, bu manşetin atıldığı günkü yazısında, “müdahalenin insani ölçütler dikkate alınarak gerçekleştiğini” savunuyordu. Güneri Civaoğlu "Zorunluydu" başlıklı yazısında Bülent Ecevit'i övüp, dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'dan alıntıyla "hapishanelerde derebeylik görüntüsünün sona erdirilmesi için hazırlıklar" yapıldığını iddia ediyordu.
Yine aynı dönemde dikkat çeken bir başka yazar da bugün Zaman’da yazan Şahin Alpay’dı. Yaşananları, “kollektivist / toptancı ideolojilerin insanlara ve onların ‘hak ve özgürlüklerine’ en küçük bir değer vermeyişinin; bütün başarı umutlarını şiddeti, cepheleşmeyi ve kavgayı yaygınlaştırmaya bağlamalarının yeni örnekleri” olarak yorumlayan Alpay, devletin, hapishanenin neden denetlenemez hale geldiği üzerine düşünmesini önererek, yetkilileri temize çıkarıyordu.
“Devlet girdi”
Hürriyet, operasyonu "Devlet Girdi" manşetiyle vermişti. Yine yetkilileri en ufak töhmet altında bırakmaktan kaçınan Hürriyet, suçluları da "Telefonla Yak Emri/ Lider Talimatı: Bir Arkadaş Kendini Yaksın" haberleriyle ilan etmişti. O dönemde çok kullanılan bu ses kaydının inandırıcılığı tartışma konusuyken, gerçek olduğu da geride kalan zamanda kanıtlanamadı. Hürriyet gazetesi 21 Aralık 2000 tarihli “Ümraniye Cezaevi” başlıklı haberinde “Ümraniye Cezaevi’nden dışarı yollanan ve güvenlik güçlerinin eline geçen bazı fotoğraflar, koğuşlardaki militanların kanlı eyleme uzun süredir hazırlandıklarını ortaya koydu. Ölüm orucunu durdurarak hayatlarını kurtarmaya çalışan jandarmaya silahla karşılık veren militanlar, saldırıya temsili kalaşnikoflarla tiyatro sahnesinde hazırlandı” ifadelerini kullanıp, tarafını göstermişti.

Dönemin Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, "Hükümetin bu operasyona verdiği, 'Hayata Dönüş' adı dün gerçek anlamını buldu" diye yazmıştı. Cüneyt Ülsever "Cezaevi Operasyonlarında Hükümeti Destekliyorum" başlıklı yazısında operasyonda gösterilen “fedakarlık, sevk ve idare becerisi, dirayet” gibi sebeplerle İçişleri ve Adalet Bakanlığı’nı kutlamış, devletin varlığını hatırlattıkları için teşekkür etmişti.
Emin Çölaşan, tutuklu ve hükümlülerin hayatını kurtarmak için çırpınan aydınları ‘insan hakları soytarıları’ ilan etmiş, onları vatan millet düşmanları ilan ederek hedef göstermişti.
“Sahur Operasyonu”
Zaman gazetesi, operasyonu ölüm oruçlarıyla dalga geçer bir şekilde “Sahur Operasyonu” başlığıyla sundu. Mahkumların kendisini yaktığını, operasyonda bir sorun olmadığını savunan Zaman gazetesinin yazarlarından Tamer Korkmaz ve İlnur Çevik, operasyonu açıktan desteklemiş ve geciktiğini savumuştu. Tamer Korkmaz’ın bu çirkin yazısına dün soL’da yer vermiştik. Yine Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan ise öldürenleri hiç suçlamadan öldürülenler üzerine bir analiz yapıp Marksist eylem literatüründe ölümü yüceltmekten bahseden birkaç yazı yazmıştı.

Habertürk çok mu temiz?
Operasyondan yıllar sonra kurulmasının verdiği rahatlık ile o dönemde yetkilileri aklayanları bugün eleştirmek “cesareti” gösteren Habertürk de o kadar masum değil. Zira Habertürk’ün bir numaralı ismi olan Fatih Altaylı da o dönemde yazdığı yazılar ile ne kadar demokrat olduğunu göstermişti.

O dönemde Hürriyet’te yazan Altaylı 20 Aralık’taki yazısında “Cezaevlerine yönelik operasyon sonrasında ülkeyi bunalıma sürükleyen sorunlardan biri ortadan kalkmış olacak” demiş, “devlet cezaevi terörünün üzerine kararlılıkla gitti” ifadeleri ile bu operasyona alkış tutmuştu. Altaylı, ertesi günkü yazısında "bizdeki komünistlerin halen Stalin posterleri astığını", “O yüzden de sağcısı, solcusu halkın cezaevlerine yönelik operasyonu alkış”ladığını iddia etmekten utanmamıştı. Altaylı devam eden günlerde yazdığı yazılarında da aynı tavrı sürdürmüştü.
Başka kimler neler dedi?
Sabah’tan Güngör Mengi operasyonu “Hayat kurtarma operasyonu” olarak adlandırmakta beis görmemiş hatta devleti gecikmeden sorumlu tutmuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Nuri Yılmaz sorumluları aklamak için “Dini açıdan müdahale edilmesi lazım. Çünkü insan hayatı dinde çok kutsaldır... İnsan hayatı kendine ait değildir, aynı zamanda topluma aittir” dedi.
“Ümraniye’den bir askeri birliği donatacak kadar silah çıktı.” (Kanal 7, 24 Aralık ana haber bülteni) “Kendini yakan bir mahkûmun güvenlik görevlilerine saldırması üzerine, mahkum öldürüldü.” (Kanal 7 Muhabiri Ümraniye Cezaevi önünden bildiriyor) “Operasyon büyük başarıyla tamamlandı.” (Bir başka Kanal 7 muhabiri Bayrampaşa Hapishanesi’nin önünden bildiriyor)
“Ümraniye’de direniş süsü verildi. 400 mahkumu 40-45 kişilik grup rehin aldı ve direnme süsü verdi.” (Türkiye Gazetesi, 23 Aralık)
(soL - Haber Merkezi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder