4 Eylül 2009 Cuma

İsyan Ediyoruz


Çoğunluğu kombine bilet sahibi Fenerbahçe taraftarları olarak;Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun kale arkası tribün biletlerine biçtiği 55 Liralık fiyatı protesto ediyoruz!
Localara ve/veya diğer pahalı tribünlerin kombine fiyatlarına yapılacak küçük bir düzenleme ile, aynı maddi fayda elde edilebilecekken, "yadsınamaz bir Türkiye gerçeği" olan dar gelirli kitlelerin, 55 Liralık biletle Fenerbahçe'den koparılmasını protesto ediyoruz!
Hemen hepsi çok başarılı birer işadamı olan yönetim kurulu üyelerinin bu basit matematik ve ticaret bilgisinden yoksun olmayacaklarını çok iyi bildiğimiz için, "zümre yaratmaktan" başka hiç bir amaca hizmet etmediği belli olan 55 Liralık biletleri protesto ediyoruz!
Kuruluşundan bu yana "Halkın Takımı" olduğu, diğer takımların kurucuları tarafından bile kabul edilen Fenerbahçe'nin halkından uzaklaştırılmasını protesto ediyoruz!
İşgal yıllarında top yekün savaş verip, kurtuluşa kavuşan halkın sahadaki gözbebeği olan Fenerbahçe'nin bu fiyatlarla, köklerine sırtını dönmesini protesto ediyoruz!
Haykırıyoruz! Fenerbahçe'nin bir asırı devirmiş mazisindeki en büyük pay sahibinin, tribünleri dolduran ve efsane sporcuları bağrından çıkaran halk kitleleri olduğu unutulmasın.O Fenerbahçe ve sporcular ki, müzede sergilenen kupaları her kaldırdıklarında, yine içerisinden çıktıkları halkın omuzları üzerinde şerefle yükseldiler.
Kale arkası biletinin 55 Lira olmasına isyan ediyoruz! Bilet fiyatları 20 Lira'ya çekilmeli; öğrenci bileti, çocuk bileti gibi uygulamalara bir an evvel başlanmalıdır.
Fenerbahçe Spor Kulübü; mazideki halkın, atideki halka bıraktığı bir sevda mirasıdır.
Sevdamızı sömürmeyin.

1 Eylül 2009 Salı

Açılıma Bak Hizaya Gel

İçişleri bakanımız konuştu konuştu, anlattı anlattı. Üşenmedik dinledik. Sonra yayın bitti. Haydaa ne dedi bakanımız? Açılım neymiş? Ne yapacaklarmış? Bugün olandan ne değişecekmiş? Yasa? Ceza? Hak? Ne olacak tek bir kelime etmedi. Bir açılım var sadece ismi belli. Kürt açılımıydı. Yemedi kimse, yediremediler oldu "demokratik açılım"... Ya daha bir tek ismi olan bir paket var ve ismi otuz gün dayanabildi, değişti. İçi yok. Arkadaş en azından bir tek madde söyle. Yok. Yok. Olmayan içeriğe destek veren bir güruh var. Ve karşı çıkan" ne olduğu bile belli değil" diyenlere karşı cephe açılmış. Salak desem salak değiller, hain desem hepsi hain olamaz, satılmış desem ABD genelde bu kadar kişiyi satın almaz, baştan üş beş kişiyi satın alır yeter. Ne peki bu durum? Meclise geldiği gün mü öğrenecek tüm dünya bunu? Akp zümresi Erdoğan havaya parmağıyla resim çizse tablo diye evine asar. İktidar yandaşları çıkarları zedelenmesin, gelirleri azalmasın diye o tabloyu kanının son damlasına kadar savunur. Biz de olmayan tabloya muhalefet ederiz. Açılım. Ne kapalıydı ne açıldı? Bir ülke bu kadar gerzekle nasıl yüz yıllardır ayakta duruyor şaşırmamak imkansız. Olmayan pakete hakaret etmek suç olmaz! O zaman sokayım açılımınıza demekten başka demokratik açılım kalmıyor. Bir açılım var ve sadece gerizekalılarla, çıkar sahipleri görebiliyor. Kral çıplak diyenlere siyasi iktidar ve yandaş medya savaş açıyor. Şimdi bu arada 100.000 abd askeri İncirlik üstünden ülkelerine dönecekmiş. Ulan açık açık söyleyin. Verdik güneydoğuyu, sattık ülkeyi, kalan topraklardan satabildiğimizi sattık, kalanıda abd askerine teslim ediyoruz deyin. Bu bile açılımdır. Ve sizi destekleyenler hiç itiraz etmez devam ederler desteğe. Ama o coni sokağa çıkabilir mi? Siz savunma yapacak yüce divan bulabilirmisiniz? İşte bunlar biraz şüpheli. Hadi bir daha sokayım açılımınıza.
Hayırlı sabahlar efendim.

30 Ağustos 2009 Pazar

Sendikalar Havlu Attı

Kamu işçileri ve emekçilerini temsil eden sendikalar, yaptıkları pazarlıklarda hükümete boyun eğdiler. Pazarlık sürecinde yapılan eylemler, sonuç vermediği gibi, ses de getirmedi.

Hükümet ile Memur-Sen'in sözcülüğünü yaptığı kamu emekçileri sendikalarının toplu görüşme süreci 7. turunda tıkandı. AKP hükümetinin önerisini kabul etmeyen sendikalar, taleplerine yakın teklif gelmemesi halinde eylemlere başlayacaklarını ilan ettiler. Sendikaların süreçte etkili eylemlerle, olmayan grev haklarını "fiili" olarak ortaya koymaktan başka çareleri yok. Ancak, sendikaların verili durumuyla bu mümkün görünmüyor.Hükümetin memur maaşlarına gelecek yıl yüzde 2,5 artı 2,5 zam yapılması teklifinin kabulü durumunda en düşük memur maaşı 1 Ocak 2010'da 25,47 lira artarak 1.044,29 liraya ulaşacak.
KESK'in ilk turunda pazarlık masasını terk ettiği görüşmelerde, sendikaların hükümet üstünde herhangi bir yaptırım gücü bulunmuyor. Grev yapma hakkı olmayan kamu çalışanları sendikaları, görüşme sürecinde sadece hükümet ile "istişare"de bulunuyorlar. Bu yılki toplu görüşme sürecinden çekilen KESK ise 15 Ağustos'tan bu yana çeşitli eylem ve etkinliklerle, süreci protesto ediyor. Temel talebi grevli toplusözleşme hakkı olan KESK, geçtiğimiz Salı günü de bir saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Ancak, iş bırakma dahil KESK'in eylemleri ses getirmedi.Hükümet, diğer memur sendikaları Memur-Sen ve Kamu-Sen'in taleplerini ise dikkate almadı.
Hükümet işçileri de "takmamıştı"
Yaz aylarının hemen başında, 250 bin kamu işçisini ilgilendiren toplusözleşme süreci de hükümetin istediği şekilde sonuçlanmıştı. 6 ayı aşkın bir süre toplu iş sözleşmesi masasına oturmayarak işçilerin taleplerine kulak tıkayan AKP hükümeti, sendikaların eylemleri ile de dalga geçmişti.Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk-İş'in tüm ülkede gerçekleştirdiği 1 saatlik uyarı grevi öncesinde, "buyursunlar greve gitsinler" diyebilmişti. Başbakan Erdoğan'ın bu tavrında, hem Türk-İş'in üst yönetimindeki AKP etkisi hem de sendikaların gerçekleştirdiği eylemlerin giderek etkisizleşmekte olması belirleyici oldu.Uyarı grevinin yapıldığı 7 Temmuz'da, ilk altı ay yüzde 3, ikinci altı ay yüzde 5,5 zam veren hükümet ile Türk-İş anlaşma sağladı.
Sendikaların üye kaybı sürüyor
Türkiye'de sendikalar gün geçtikçe etkilerini yitiriyor. Örgütlülükleri zayıflayan sendikaların üye sayıları, hızlı bir şekilde azalıyor. Bugün ülkemizde sendikalaşma oranı yüzde 6 düzeyine gerilemiş durumda. Sendikalardaki kan kaybının temel bir nedeni, başta özelleştirme uygulamaları olmak üzere neo-liberal politikaların yaygınlaşması. Ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş'in üye sayısı 1990'ların başından bu yana yarı yarıya düşerek 400 bin dolayına geriledi. Daha çok kamu işletmelerinde örgütlü olan Türk-İş, özelleştirmeler nedeniyle ciddi bir üye kaybına uğradı. 1980 öncesi üye sayısının, sonraki yıllarda yakınından dahi geçemeyen DİSK'in ise üye sayısı 50 bin düzeyine kadar düştü. Asıl olarak özel sektörde ve belediyelerde örgütlü olan DİSK'in örgütlülüğü, yaşanan her ekonomik kriz sonrası daha hızlı zayıfladı.Kamu emekçilerinin mücadelesiyle kurulan KESK ise üye sayısı açısından öncü konumunu, gerici Memur-Sen ve Kamu-Sen'e kaptırdı. Üye sayısındaki azalma nedeniyle kültür-sanat hizmet kolu dışında yetkisini yitirdi.Sendikaların üye sayılarındaki kayıpların hızlanmasında, taleplerini eylemlerle değil, hükümetlerle müzakere yoluyla gündeme getiren sendikacılık anlayışı da etkili oldu.
Sendikalara AB süreci de ilaç olamadı
12 Eylül'ün hemen ardından, yüzde 20'ler düzeyindeki sendikalaşma oranı yüzde 6'ya kadar geriledi. Darbe sonrasında sürekli zayıflayan sendikal örgütlülüğün yeniden toparlanması açısından AB sürecinin bir can simidi olarak değerlendirilmesi, sendikaların bir diğer hatası oldu. AB'ye uyum sürecinde daha "demokratik ve özgürlükçü" bir çalışma yaşamı mevzuatına kavuşulacağı beklentisi, müzakereler ilerledikçe yerini hayal kırıklığına bıraktı. AKP hükümetinin uyum sürecinde en ağır davrandığı uyum başlığı, çalışma hayatına ilişkin oldu. Sendikal alanda, 12 Eylül darbesinin ürünü olan 2821 Sayılı Sendikalar ve 2822 Sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunları'nın değiştirilmesi gündeme gelse de, hükümet, önerdiği taslak kanunları yasalaştırmayı sürekli erteledi. AKP hükümetinin AB ile uyum konusunda öncelikli olarak gündemine aldığı yasal düzenlemeler, sermayenin işçilik maliyetlerini düşürmesine hizmet eden buna karşılık emekçilerin haklarını budayan değişiklikler oldu. Son olarak "Özel İstihdam Büroları"nın işçi kiralayabilmesinin önünü açan düzenlemenin gerekçesi de yine AB'ye uyum süreci idi. AB ise AKP hükümetini etnik haklar, azınlıklar vd. başlıklarda ciddi uyarılarda bulunsa da, sendikal haklar ve örgütlenme özgürlüğü konularında daha müsamahalı davrandı.
Düzen partilerine yanaşmak da kâr etmiyor
AKP hükümetinin sendikaları kuşatma operasyonu, sendikaların etkisizleştirilmesini amaçlıyordu. Operasyonun bir ayağı ülkenin en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş'in merkez yönetiminin AKP'ye yakınlaştırılması, diğer ayağı ise muhafazakâr Hak-İş'in önünün açılması oldu. Türk-İş'in son genel kurulunda başkanlığa getirilen Tes-İş Başkanı Mustafa Kumlu, AKP'ye yakınlığı ile biliniyor. Sendikaların, yaşadıkları kan kaybını düzen partilerine ve hükümete yanaşarak çözme yoluna gitmeleri ise AKP hükümetinin ekmeğine yağ sürüyor. Türk-İş ve Hak-İş'in hükümet ile yakın diyalog ile faaliyetlerini sürdürmesi, DİSK'in de "muhalefete" oynayarak önünü açma stratejisi kâr etmiyor. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi'nin, solda yeni parti girişimlerine 12 Aralık Hareketi ile katkıda bulunmaya çalışması, bu stratejinin son açılımı oldu. Ancak bu girişimler, sendika yöneticilerinin "siyasi" kariyerlerini milletvekilliği ile süslemelerinden öte bir sonuca ulaşmıyor.