12 Eylül 2009 Cumartesi

Evren'den Erdoğan'a giden yol


Bugün 12 Eylül darbesinin 29. yıldönümü. AKP'nin bu sürecin bir ürünü, bir tamamlayıcısı olduğu, her iki dönemin politikaları ve sınıfsal konumlanmaları karşılaştırıldığında net olarak ortaya çıkıyor.

Bugün 12 Eylül. 29 yıl önceki darbenin, Türkiye’ye çok şey kaybettirdiği, bu eylemin sorumlularının yargılanması, miras bıraktığı Anayasa’nın değiştirilmesi gerektiği üzerine bolca konuşulacak. Baskıları, zulmü, cinayetleri lanetlenecek. Bu konuda, neredeyse geneli kapsayan bir mutabakattan söz edilebilir. Bu iyi.

Ama, oluşan bir başka mutabakat, bir dizi “açılım”la bu dönemin izlerini silen bir iktidar olarak AKP’nin kabulü de görülüyor bugün. Oysa, bu ikisi bir bütün. İşin ideolojisi, sınıfsallığı, dış bağlantıları, topluma giydirdiği kılıf açısından da, AKP, 12 Eylül’ün sadık mirasçısı olarak çıkıyor karşımıza. Paralellikleri öyle net ki, AKP iktidarı sürdükçe, 12 Eylül’le hesaplaşmanın bitmeyeceği de açıkça görülüyor. 12 Eylül’ün felsefesi ve uygulamaları, bugünkü AKP iktidarının zemini olsun diye oluşturulmuş gibi.

Örnekleyelim…

İkisi de işçi düşmanı
12 Eylül darbesinin sınıfsal konumu, Kenan Evren’in darbeyi Türkiye kamuoyuna açıklayan konuşmasında, sendikal hareketi hedef almasıyla ortaya çıkmıştı. Evren bir garsonla konuşmasının ardından da “bir garson parçasının” kendisi kadar maaş almasına tepki göstermişti.

12 Eylül rejimi, iktisat alanında 24 Ocak kararlarını devraldı. Bu kararlar, 1977 sonrasının ekonomisini IMF’nin talepleri doğrultusunda yönetmeyi hedeflemekteydi. 24 Ocak kararlarının mimarı, Demirel tarafından DPT Müsteşarlığı’na getirilen Turgut Özal’dı. Özal’ın özellikle sendikal harekete karşı katı ve ödünsüz çizgisiyle bilinen MESS’teki başkanlığı, iş çevrelerinde saygın bir konum kazandırmıştı. Bu çevreler, piyasa kontrollerini kaldıran, yüksek bir devalüasyonla birlikte fiyatları serbest bırakan 24 Ocak kararlarına tam destek verdiler.

AKP’nin hükümet olduğu sürede yüzbinlerce kişi işten çıkarıldı. Sendikaların yaptıkları eylemlere tepki gösteren Erdoğan sendikaları halkı galeyana getirmekle suçlarken, bakanlar da çalışanların rahat yaşadıklarını iddia etti.

İkisi de Cumhuriyet tasfiyecisi
Erdoğan’ın Davos “çıkışı” sonrası Ortadoğu’da halifelik kavramı, Osmanlı hayranlığı yükselmeye başladı. Milliyetçiliğin de İslami motiflerle süslendiği süreçte Osmanlıya dönüş açık açık AKP’li tüm yetkililer tarafından dillendirilerek cumhuriyetin kazanımlarından geriye dönüşün yolu açıldı. Devlet kurumları “ücretli” hale getirildi, imam hatiplerin önü açıldı. Toplumsal sorunlara dair devlet eliyle kurulan çalıştaylarda “din adamları” görevlendirilerek çözüm için danışma mercii haline getirildi.

12 Eylül döneminde de Doğu'da ayetli bildirilerle Kürt halkına karşı cihad çağrıları yapılmış, Kuran kursları ve imam hatipler çoğalmış, "rabıta"lar açığa çıkmış, Evren'in her konuşması dinsel motifler içermiş, özellikle sola karşı bir dalgakıran olarak İslamcı akımlar desteklenmiş ve ideolojik yönelim olarak Türk-İslam sentezi, ABD'nin "yeşil kuşak" projesine uygun olarak resmen ilan edilmişti. 12 Eylül'ün ilk icraatları arasında, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi cumhuriyet miraslarının yok edilmesi vardı.

İki dönem de boyun eğdirici
12 Eylül döneminde yaşanan demokrasi ihlallerine AKP döneminde de devam edildi. Kapanan gazeteler, medya üzerindeki baskılar, kesilen vergi cezaları… AKP döneminde başlayan Ergenekon operasyonu ile birlikte de hukuk kuralları ihlal edilerek birçok kişinin adı operasyonla anılarak kamuoyu baskısı oluşturuldu. AKP karşıtı her harekete Ergenekoncu damgası vurularak baskı altına alınmaya çalışıldı.

Son yıllardaki 1 Mayıs kutlamalarını devlet yasaklayarak, yapılan tüm eylemlere ciddi müdahalelerde bulundu. Polisler işçiler üzerinde şiddet uygulayarak çok sayıda kişinin yaralanmasına neden oldu.

İkisi de …
“Asmayalım da besleyelim mi” sözleriyle hatırlanan Kenan Evren’i, iktidarı boyunca Tayyip Erdoğan da aratmadı. Her 1 Mayıs’ta işçilerin üzerine saldıran hükümet adına konuşan Başbakan “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” demişti. Askerde hayatını kaybedenlere “kelle” dediği için tepki gören Erdoğan’dan ikinci açıklama “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözleriyle gelmişti. Başbakan’ın vatandaşla ilişkisi de “Ananı da al git” diyebilecek kadar yakındı.

İkisi de yargıya hiç müdahale etmedi
AKP iktidarı, yargıya yaptığı müdahalelerle anıldı. Çeşitli kurumlarca dile getirilen eleştirilere AKP’li yetkililerce sert tepki verilerek aslında “yargının bağımsız hale getirildiği” vurgulandı.
Kenan Evren de sık sık yargının bağımsızlığına vurgu yapmış, bir konuşması sırasında şu ifadeleri kullanmıştı: “Şimdi biz hakimlere bu adamları asmayın demedik, asın da demedik. Peki ne dedik? Bir şekilde olayı halledin dedik. Şimdi bu yargıya müdahale etmekse etmişsizdir nitekim."

İkisi de gerici
AKP döneminde tarikatların çalışmaları hız kazandı. Neredeyse her mahallede gizli/açık Kuran kursları inşa edilirken öğrencilere dönük faaliyetler de çoğaldı. Liselerde ve üniversitelerde neredeyse kamp kuran tarikatçılar, devlet yetkililerin izniyle faaliyetlerini sürdürüyor. Aynı çevreler özellikle Doğu illerinde miting benzeri toplantılar yapmaya devam ediyor.

AKP’liler Başbakan da dahil olmak üzere dini söylemlerle halkı yönetirken bir taraftan da “hamdolsun”, “şükredelim” sözleriyle halka yetinmeyi vazediyorlar.

12 Eylül sürecinde de benzer dini söylemler yaygınlaşmıştı. Evren, tüm konuşmalarında ayetlerden alıntılar yapmaya çalışıyor, aydınlanmacılığın önüne hurafelerle çıkıyordu. Karadeniz bölgesinde yaptığı bir konuşmada “Allah bize güneş verdi, her zaman yağmur yağar, biz buradayız diye, kolaylık gösterdi” demişti. Birkaç gün sonra yağmurluydu hava, bu kez “Allah bereketini bizimle gönderdi, rahmetini yağdırdı” demişti. 12 Eylül, ayetli hadisli bildirilerle “din kardeşliği” çağrısı yaparak Kürt halkını yanına çekmeye çalışmıştı.

12 Eylül AKP ile sürüyor

12 Eylül AKP ile sürüyor

12 Eylül AKP ile sürüyor.
Dur demek için mitinge

12 Eylül, ülkemize büyük zarar vermiştir.12 Eylül, halka karşı yapılmıştır.Faşist darbe, bu ülkenin bütün canlı dallarını budamış, bütün gelişme potansiyellerini yok etmiştir.12 Eylül faşist darbesi, ülkeyi “12 Eylül Rejimi”ne sokmuştur.12 Eylül Rejimi, paranın saltanatıdır. Paranın saltanatı sürmektedir.

Bugün ülkemiz yeni bir dönemeçtedir. 12 Eylül rejiminin, bu rejimin üzerinde yükselen gericiliğin ve ırkçılığın ortadan kalkacağı bir dönemeç değildir bu. 12 Eylül rejimi yeni bir evresine girmektedir. Paranın saltanatı AKP eliyle, daha bağımlı, daha gerici, daha baskıcı bir düzene doğru yol almaktadır.
12 Eylül faşizminden, onun yarattığı tüm canavarlardan hesap sormak için 12 Eylül mitinglerine katılacağız. Bugün 12 Eylül'den hesap sormak demek, AKP'yi durdurmak için harekete geçmek demektir. Darbeci generallerin yargılanmaları, suçlarının hesabını vermeleri için, işkence ve cinayetlerin hesabının sorulması için 12 Eylül mitinglerine katılacağız. Hesabımız sadece geçmişle değil. Ülkemizin geleceği için bu mitinglerde olacağız.

12 Eylül AKP ile sürüyor. AKP'yi durduralım, gericilerden, ırkçılardan, faşist generallerden hesap soralım.


Haydi mitinge.
İstanbul: 12.00, Kadıköy Et ve Balık Kurumu önü.
Ankara: 13.30, Tren Garı.
İzmir: 18.30, 9 Eylül Fuar Kapısı Önü.
Antalya: 15.00, TRT-Güllük Kavşağı.
Balıkesir: 14.30, Tren Garı
Bursa: 16.00, Kent meydanı.
Diyarbakır: 13.00, Diyarbakır Cezaevi Önü.
Erzincan: 13.00, Cumhuriyet Meydanı.
Kars: 12.00, Cumhuriyet Meydanı.
Samsun:12.30, Ray apartmanı önü.

11 Eylül 2009 Cuma

29. YILINDA 12 EYLÜL DARBESİ


29. YILINDA 12 EYLÜL DARBESİNİ PROTESTO EYLEM VE ETKİNLİKLERİ PROGRAMI:

Emperyalizme, faşizme, darbelere, gericiliğe, şovenizme karşı mücadelede; 29. yılını 30. yıla bağlayan 12 Eylül Faşizmine, hala süren karanlığa ve zulme karşı gerçekleşecek etkinliklerimiz 10 haziran 1981’de Gaziantep Kapalı Cezaevi’nde İdam edilen ve hala mezar yeri bilinmeyen VEYSEL GÜNEY’in şahsında kaybettiğimiz bütün devrimcilerin anısına adanmıştır.

Geçen zaman, 12 Eylül askeri faşist mahkemelerinde ‘Biz haklıyız’ diyen devrimcileri aklamıştır. O nedenle her fırsatta darbelere karşı mücadele etmiş, büyük bedeller ödemiş, darağaçlarına çıkmış devrimcileri ve değerlerini suçlayarak, önderlerimizi karalamaya, gerçeği bir kez daha karatmaya, halklarımızı kandırmaya çalışmaktalar. Hiçbir yalan ve çarpıtma tarihsel haklılığımızı gölgeleyemez.

Bu anlamıyla, 29. yıl etkinliklerimiz emekten, demokrasiden, eşitlik, özgürlük ve halkların kardeşliğinden, gerçek barıştan, sosyalizmden yana olan kurumların, kişilerin, güçlerin, gerici siyasi iktidarın her kesimine ve her biçimine karşı tavır alanların mesajlarını en doğrudan biçimde ve en yalın haliyle vereceği bir zemine ad olacaktır. Halklarımızı etkinliklerimizi desteklemeye, alanlarda, sokaklarda, salonlarda buluşmaya çağırıyoruz.

Bu çaba, emek ve demokrasi güçlerinin alanlarda buluşup kucaklaşmasına, birleşik ve örgütlü mücadeleye katkı sunmaya dönük bir çağrıdır. Bu çaba Türkiye’yi geçmişiyle yüzleşmeye, güzel ve aydınlık bir geleceğe, sosyalizme çağrıdır.

29 Yıl Oldu Katilleri Hala Resim Yapıyor


12 Eylül Faşist Darbesi Sürecinde, 650.000 kişi göz altına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 200 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 17 Devrimci idam edildi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 14 bin kişi vatandaşlıktan atıldı. 30 bin kişi sakıncalı diye işten çıkarıldı. 300 kişi kuşkulu şekilde öldü ya da kayıp. 171 kişinin ise işkenceyle öldürüldüğü belgelendi.
YARGIÇLAR DARBECİLERİ KORUMAYIN, YARGILAYIN.!

10 Eylül 2009 Perşembe

Sen İstanbul'sun Büyük Düşün !


Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.

Akılda tutması zor bir cümle.

*

İnsan hafızası özürlüdür çünkü.

*

Bakın “görülmemiş afet” diyorlar.

Görüldü halbuki.

Hem de “görülmemiş” diyen basınımızın burnunun dibinde...

Basın Ekspres Yolu’nda görüldü.

*

Aynı yer, aynı dere.

1995’ti sene.

*

Kimdi belediye başkanı ?

Şimdiki Başbakan.

Kimdi İSKİ müdürü ?

Şimdiki Çevre Bakanı.

Asfaltta kayıkla geziyoruz...Kimdi kayık müdürü o günkü ?

Ulaştırma Bakanı bugünkü.

*

15 senedir İstanbul’u...

7 senedir ülkeyi yönetiyorlar.

Depremde, evden çık !

Karda, evden çıkma !

Yağmurda, üst kata çık !

Gözleri var görmezler, diyor ya...

Görülemiyor hâlâ.

*

8 artı 2 şehide gelince...

O görülmemiş değil.

Sıradan..O nedenle birinci sayfalarda pek “görülmez” basınımız tarafından.

Yılmaz Özdil / Hürriyet - 10.09.2009

7 Eylül 2009 Pazartesi

6 - 7 Eylül Olayları İçin Özür Dilenmeli (Mİ) ?

Önce uzun bir vakit ayırıp 6-7 Eylül hakkında blogumuzda üç gündür yazdıklarımızı okumanızı rica ediyoruz.
Eğer okuduysanız şimdi sorumuzu yineliyoruz: 6-7 Eylül Olayları İçin Özür Dilenmeli mi?
------------------------------------------------------------------------------------------
Ve bugün 6-7 Eylül'ün yıldönümüne ilişkin bir haberi sizle paylaşıyoruz:
1955’te gayrimüslimlere yönelik gerçekleştirilen saldırılarının 54’üncü yıldönümünde protesto eylemleri yapıldı. Protestocular devletin özür dilemesi gerektiğini belirttiSosyalist Parti ile Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği, 1955’te yaşanan 6-7 Eylül olaylarını 54. yıldönümünde kınadı. İstanbul’da 1955’te gayrimüslimlere yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılarının 54. yıl dönümü nedeniyle Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen Sosyalist Parti üyeleri, ‘6-7 Eylül’ün faili de Ergenekon çetesidir’ pankartını açarak sık sık ‘Türk, Kürt, Ermeni yaşasın halkların kardeşliği’, ‘Kahrolsun MİT, CİA, Kontr-gerilla’ sloganlarını attı.Grup adına açıklama yapan Sosyalist Parti İstanbul İl Başkanı Kadir Akın, 6-7 Eylül saldırı ve yağmasının takip eden süreçte Türkiye Cumhuriyeti’nin temel politikasının değişmediğini ve farklı olan ne varsa yok saymaya, inkar ve imha ile yol almaya devam ettiğini belirterek, bugün açılım politikasından bahsedenlerin işe önce saldırıların hesabını vererek başlaması gerektiğini söyledi. Akın, devletin bu kentin insanlarını nasıl yok ettiğini anlatması ve yaşanılanlar için özür dilemesi gerektiğini de ifade ederek, Özel Harp Dairesi ya da derin devletin rol aldığı bütün saldırıların açığa çıkarılmasını istedi.
ETNİK YOK ETME PROVOKASYONUDUR
’Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği ise yaptığı açıklamada, 6-7 Eylül’ün bir ‘Etnik yok etme provakasyonu’ olduğuna dikkat çekti. 6-7 Eylül olayları sonucunda, resmi kayıtlara göre, 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 1 fabrika ile Rumlara ait çok sayıda ev ve işyerinin yakılıp yıkıldığı hatırlatıldı.Ergenekon davasının gündemde olduğu bugünlerde, temiz ve demokratik bir toplum, siyaset ve develet olmanın en kaçınılmaz gereğinin, kontrgerilla zihniyetiyle ve onun kanlı eylem ve uygulamalarıyal yüzleşmek olduğunun belirtildiği açıklamada, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir grup yurttaşını göçertmek amacıyla bizzat kendi resmi istihbarat gücü eliyle kanlı eylemi tertiplediği kaydedilerek, devletin çok geç kalmadan özür dilemesi gerektiği vurgulandı. BirGün6-7 Eylül’de ne olmuştu?6-7 Eylül 1955’de Atatürk’ün Yunanistan’ın Selanik kentinde doğduğu evin bombalandığı haberi yayılarak başlatılan ve iki gün süren İstanbul ve İzmir’deki ırkçı ve gerici gösteriler azınlıklara yönelik bir tahrip ve yağma hareketine dönüşmüştü.İki gün süren olaylarda İstanbul’da 16 Rum öldü, onlarcası yaralandı, 73 Rum kilisesi, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 gayrimenkul yakılıp yıkıldı. Kimi saptamalara göre 50 kimisine göre 200 gayrimüslim kadına tecavüz edildi.Dönemin Demokrat Parti hükümetinin 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Yassıada’da yapılan yargılamalarında, olayların hükümet eliyle tertiplendiği, Atatürk’ün evinin bir devlet görevlisi tarafından bombalandığı ortaya çıkarılmıştı.