1 Temmuz 2010 Perşembe

2 Temmuz 1993 Unutmadık, Unutturmayacağız!

2 Temmuz'da Sivas'tayız!
Tehditleriniz sökmeyecek, diri diri yakılanlarımıza sahip çıkacağız; diyerek Madımak'ta olalım.

İnanç Özgürlüğümüz İçin

Adalet Özlemimiz İçin

2 Temmuz'da Sivas'tayız!

Halkımız! Sivas'ta Madımak Oteli'nde yakılalı, 17 yıl oldu.

İnsanlarımızı yakan ateş içimizdedir hala. Fakat, Madımak bizim için yalnız acılarımız değil sorulacak hesabımızdır!

Asıldık, yılmadık. Yakıldık, sinmedik. İnançlarımızla, düşüncelerimizle, hesap soran öfkemizle 2 Temmuz'da yine Sivas'ta olacağız.

Siz nerede olacaksınız?

Alevi ve Sünni Halkımız!

Saflar nettir. Bir yanda yakanlar, bir yanda yakılanlar var. Kimse arada değildir.

Yakılan biziz. Halktır. Yakanlar, emperyalistler, onların ülkemizdeki işbirlikçileri, düzen partileri, iktidardır. AKP iktidarının yeri tartışmaya yer vermeyecek biçimde yakanların safındadır.

Açılım oyununu oynayanlar, yakanların safındadır!

Yakanlar, kanlı elleriyle bu kez Alevi halkımıza açılım oyununu oynuyorlar. Katliamlarla, sürgünlerle sindiremedikleri Alevi halkımızı bu kez "Açılım" oyunu ile teslim almaya çalışıyorlar. Devşirdikleri üç-beş soysuzu kullanarak, değerlerimizi kullanıyor, bizi aldatıyorlar.

AKP iktidarının oyununu bozalım. Açılım oyununa ortak olmak, yakanların oyununa gelmektir. Mazlumun zalime elini uzatmasıdır. Reddetmeliyiz bu oyunu!

Yalanlara, yakanlara, aldatanlara, değerlerimizin üstünde tepinenlere aldanmayalım!

Madımak'taki yakan ellerden biri de emperyalizmin elidir

Her karışında kanımız ve alınterimizin olduğu Anadolu'yu bizim için yaşanmaz hale getirmek istediler. Dersim'de, Maraş'ta, Çorum'da katlettiler. Sivas'ta yaktılar. Gazi'de kurşunladılar.

Yaşadığımız bunca zulüm, bilin ki, emperyalizmden bağımsız olmamıştır. Bizi yakanlara Amerikan emperyalizmi onay verdi. Avrupa emperyalizmi onay verdi. İnançlarımızın yasaklanmasına onay verdiler. Şimdi haklarımızı savunuyor gözükmeleri tarihi bir riyakarlıktır.

Unutmayalım, emperyalizmin kovulmadığı bir ülkede ne inanç özgürlüğü olur, ne adalet!

Alevi halkımız ve bin yıllık kardeşliğimizi savunan Sünni halkımız, 2 Temmuz'da Sivas'ta olmak için bir çok nedenimiz var:

- 2 Temmuz'da Dersim'de, Maraş'ta, Çorum'da katledenlerden, Sivas'ta yakanlardan, Gazi'de kurşunlayanlardan hesap sormak için Sivas'ta olalım!

- 2 Temmuz'da "ABD Defol, Bu Vatan Bizim" demek için Sivas'ta olalım!

- 2 Temmuz'da bizi açılım oyunu ile oyalayanların oyunlarını bozmak için Sivas'ta olalım!

2 Temmuz'da Sivas'ta olalım.

Diri diri yakıldığımız Madımak, birliğimizin, dirliğimizin simgesi olsun.

Pir Sultanlar gibi dövüşerek, Madımaktakiler gibi ölümlere meydan okuyarak, Gazi halkı gibi direnerek yürüyelim canlar...

i  z  l  e

30 Haziran 2010 Çarşamba

Polis aynı polis, direnişçi aynı direnişçi!

Kanada Komünist Partisi lideri Miguel Figueroa, G-20 zirvesi sırasında göstericilere karşı aşırı şiddet kullanan polisi kınarken, polis şiddetinin önceden planlanmış olduğunu söyledi.


Kanada Komünist Partisi lideri Miguel Figueroa G-20 zirvesinin yapıldığı Toronto’da Cumartesi öğleden sonradan itibaren başlayan polis baskısını kınadı ve bağımsız bir soruşturma yapılmasını istedi. Figueroa, ayrıca, polisin gangsterlik yapmasına ve şimdiye kadar görülmemiş sayıda insanı gözaltına almasına “yeşil ışık” yakanların da soruşturulması gerektiğini söyledi.

Figueroa, “Cumartesi ve Pazar günü gözaltına alınan çoğunluğu genç olan 900’den fazla kişi hiçbir yasadışı işe karışmadı… Zirvenin yapıldığı yeri çevreleyen tellere yakın bir yerde de değillerdi. Muhalif görüşlerini ifade etme haklarını kullanıyorlardı” dedi. Figueroa, basın mensuplarının, olayları izlemekle yetinen insanların dahi polis şiddeti mağduru olduklarını belirtti.

Gözaltına alınanlara kötü muamele edildiğine de dikkat çeken Figueroa, bu kişilerin soğuk, kirli , kalabalık yerlerde tutulduklarını; yiyecek, su ve tuvalet ihtiyaçlarının karşılanmadığını bildirdi.

Komünist Parti lideri, polisin bu davranışının ve kitlesel gözaltıların birden bire gerçekleşmediğini, polisin bu taktikler üzerinde önceden çalıştığının açık olduğunu vurguladı.

Komünist partinin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin, polisin gizli ajanlarını ve provokatörlerini kalabalığın içine, anarşist grupların arasına gönderdiğini ortaya çıkardıklarını söyleyen Figueroa, polisin böylece çatışmaları provoke ettiğini ve polis saldırısına haklılık kazandırmaya çalıştığını belirtti.

Bu taktiklerin yeni olmadığını vurgulayan Komünist Parti lideri, bu yapılanların amacının “tekellerin, bankaların ve hükümetlerin kapitalist politikalarına karşı yapılan protestoları gözden düşürmek ve gayrımeşru ilan etmek; diğer insanların karşıt fikirlerini açıklamaktan çekinmelerine yol açacak bir korku atmosferi yaratmak; sivil özgürlüklere ve siyasi haklara daha otoriter sınırlar koymak” olduğunu ifade etti.

Kanada komünist partisi lideri doğruları söylemiş. Tüm dünyada genel geçerli bir durumu Toronto'da yaşananlar üzerinden tahlil etmiş.
Evet, İstanbul, Berlin, Toronto, Atina, Paris, Seattle, Cenova ya da Latin Amerika... Protestocuların, direnişçilerin sloganı hep aynı "kahrolsun empeyalizm, kahrolsun faşizm"... G-20, G-8, IMF, Nato ya da emperyalizmin kanlı politikalarının aracısı olan herhangi bir kurum, oluşum, birlik... Halkların, emeğin, işçinin, yoksulun düşmanı emperyalist ve faşist politikalar dünyanın her yerinde aynı düşünceye sahip direnişçilerce protesto ediliyor. Dünyanın her yerinde aynı zihniyetten beslenen polislerin şiddetine maruz kalıyorlar. Dünyanın her yerinde kapitalizme ve kapitalist devlere karşı direniş baskılara, saldırılara, gözaltılara, işkencelere rağmen büyüyor, sürüyor. Kapitalizm gittikçe daha büyük bir bir batağa saplanıyor ve emekten, halktan, yoksuldan yana olanlar daha güçlü, daha organize olarak dünyanın her yerinde kapitalizmin silahlı kuvvetleri polislerin karşısına çıkıyor.
 
Saldıran, tekmeleyen her yerde aynı kaskı, copu,  gazı kullanıyor. Dünyanın gerçek köleleri polislerdir. Polisler, sahipleri emperyalist kan emicilerin, yani patronlarının can güvenliğini sağlamak için faşizmin kendilerine verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanmaktan çekinmezler dünya üzerinde. Polislik zorunlu bir meslek değildir. Polislik isteyerek yapılan bir meslektir. Bu yüzden onlar isteyerek, bilerek kendilerini emperyalist katillerin hizmetine adamışlardır. Kanada poliside Atina, Berlin, Paris, Cenova polisinden farklı değildir ve bunu ispatlamıştır. Oysa karşılarındaki direnişçiler tüm emekçilerin haklarını savunan insanlardır. Direnenler yani protestolara katılanlar din, dil, ırk, iş ayrımı gözetmezler insanların haklarını savunurken, kapitalizmin politikalarına karşı çıkarlarken. Saldıran ve tekmeleyen kasklı, coplu, kalkanlı güruh şunu bilmelidir ki karşılarındakiler gerekirse polisin bile hakkını savunurlar emek, özgürlük, hukuk, adalet, sömürü söz konusu olduğunda. Norveç'in başkenti Oslo'da bir duvar yazısı vardır "Tanrı saldırıp tekmeleyen hayvanlar yarattı ve Oslo emniyeti hepsini işe aldı" şeklinde...
 
Oysa polislerde bir gün emekli olacaklar işlerinden ve fakir halkın arasına katılacaklar. Tekmeledikleri, saldırdıkları, işkence yaptıkları, biber gazı sıkıp, copladıkları insanların arasına katılacaklar. Kapitalizm onların yerine yeni kuvvetler işe alacak ve eskileri yani bugünün şiddet uygulayıcılarını kapitalizmin vahşi ekonomik politikalarıyla ezecek, süründürecek. Ve o ezilen eski polisler TV ekranlarında dünyanın her yerinde direnişin aynen sürdüğünü, kendilerinin ise artık saldıran değilen ezilen sınıflar içinde olduklarını fark edecekler. Dünyada yapılacak yüzlerce onurlu iş kolunun varlığı, çalışılıp ekmek kazanılacak binlerce farklı iş olduğu gerçeği işte o zaman karşılarına çıkacak. Ve ne yazık ki çok geç olacak. Polis şiddetine maruz kalanlar  affetmez ama Tanrı affetsin onları :)

27 Haziran 2010 Pazar

Fidel: Yanılmış olmayı o kadar isterdim ki...

Küba Devrimi lideri Fidel Castro, son makalesinde, İran açıklarındaki ABD Donanması'na, ABD ve İsrail savaş uçaklarını taşıyan uçak gemisinin de ekleneceğini belirterek, İran'a silahlı bir saldırının yakınlaştığı yönünde bir değerlendirmede bulundu.

Fidel Castro'nun son gelişmeleri değerlendirdiği "Yanılmış olmayı o kadar isterdim ki" başlıklı yazısı şöyle:

Yazdığım bu satırlar yarın yani 26 Haziran Cumartesi günü Granma'da yayınlandığından sadece 32 gün sonra imparatorluğa gösterdiğimiz onurlu direniş olan 26 Temmuz gününü kutlayacağız.

İnsanlığın düşmanları her adımlarını ölçüp biçerek atıyorlar. Özellikle aklında sadece kâr hırsı ve hammadde olan, insanlığın ortak değerlerini gözardı eden ABD emperyalizmi.

16 Haziran günkü yazımda şunları yazmışım: "Bu cehennem habercisi gibi gelişmeler Dünya Kupası maçları arasında unutulup gidiyor, kimsenin umurunda olmaksızın."

Bu önemli spor olayı en çekişmeli aşamasına giriyor. 14 gün boyunca 32 ülkeden futbolcular ilk 16'ya girebilmek için çaba gösterdiler. Şimdi ise çeyrek finale, yarı finale ve finale kalabilmek için mücadele edecekler.

Futbol fanatizmi giderek artmakta, dünya üzerinde milyonlarca insanı etkisine almaya başladı bile.

Artık şunu sorabiliriz; kaçımız şu sıralarda ABD donanmasının en büyük uçak gemilerinden Harry S. Truman'ın beraberinde nükleer denizaltılarla birlikte Süveyş Kanalından geçerek İran Körfezine doğru yol almakta olduğunu biliyoruz?

ABD donanmasına eşlik eden gemiler arasında benzer ateş gücüne sahip İsrail savaş gemilerinin de olduğu bilinmekte. Bu donanma İran'a uygulanan abluka uyarınca ülkeye giriş çıkış yapan ticari gemileri arama yetkisine sahip olacak.

Hatırlanacağı gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ABD'nin önerisi ve İngiltere, Fransa ile Almanya'nın desteğiyle çok ağır koşulları olan bir yaptırım kararı almıştı.

Diğer bir ağır yaptırım kararı da ABD Senatosundan çıkmıştı.

Üçüncü ve en ağır yaptırım kararı ise Avrupa Birliği tarafından alındı. Bütün bu gelişmeler 20 Haziran gününden önce oldu. O dönemde Fransa Cumhurbaşkanı acil bir ziyaretle Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Dmitri Medvedev ile görüşmüş, Rusya'nın İran ile görüşerek durumun daha kötüye gitmesine engel olması istenmişti.

Şimdi zaten İran açıklarında bulunan ABD donanmasına, ABD ve İsrail savaş uçaklarını taşıyan uçak gemisinin varması bekleniyor.

İşin en düşündürücü yanı ise ABD'nin Ortadoğudaki jandarması İsrail'in elinde son derece gelişmiş nükleer silahlar ve bunları kullanabilecek modern savaş uçaklarının bulunuyor olması.