9 Temmuz 2009 Perşembe

Sinkiyang sorunu ve iki zıt anlayışın bu soruna yaklaşımı


Konumuz Sinkiyang da yaşanan olaylar. Yani Uyghur halkının çoğunluk olduğu Çin topraklarında bulunan Sincan Özerk Bölgesi'de yaşanan katliam. Bu konuda elbette blog olarak bir yaklaşımımız söz konusu. Ancak nereden tutsak elimizde kalıyor durum. Bu yüzden biz de konuya iki zıt kutubun resmi yaklaşımı ile bakalım istedik. Marksist Leninist bir hareketin bakışı ve Milliyetçi İslami bir hareketin bakışı... Seç bakışını yap yorumunu!

ML ler yani devrimciler ne diyor?

Çin egemenliğindeki Sincan-Uygur özerk bölgesinde (Türkistan) çatışmalar, devlet katliamına dönüştü. Resmi rakamlara göre ölenlerin sayısı 140. Rakam bin olarak da ifade ediliyor, çok sayıda yaralı var. Sokak gösterileri sürüyor, yüzlerce araç kundaklandı.
Sincan-Uygur özerk bölgesinde (Türkistan) çatışmalar, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle devlet katliamına dönüştü. Nüfusun çoğunluğunu Uygur Türklerinin oluşturduğu Çin egemenliği altındaki bölgede, çatışmalar Uygur'lu ve Çinli işçiler arasındaki kavga sonrasında başladı. Çatışma Uygur özerk bölgesinin başkenti Urumçi'ye sıçradı, burada da devam etti.
Yaşanan gelişmelerin arka planında Çin yönetiminin Uygur Türklerine yönelik uyguladığı sistematik baskı bulunuyor. Resmi rakamlara göre, katliamda ölenlerin sayısı 140. Fakat kimilerine göre bu rakam bin olarak ifade ediliyor. Ayrıca çok sayıda yaralı bulunuyor. Uygur Türkleri sokak gösterilerini sürdürdü, yüzlerce araç kundaklandı.
İnternet sitelerinden edinilen haberlere göre, olaylar 26 Haziran'da başladı. Çin'in Guang Dong eyaletinin Şao Güan şehrinde bir oyuncakçı fabrikasında çalışan Çinli işçilerle, Uygur işçiler arasında kavga çıktı. Çinli işçilerin Uygurlu işçilere saldırmasını güvenlik güçleri seyretti. İki Uygurlu işçinin öldüğü, çok sayıda işçinin yaralandığı çatışmaya, polis müdahale etmedi. Uygurlu işçilerin direnişe geçmesi üzerine polis sert bir şekilde müdahaleye yöneldi.
Türkistan'dan Çin'in başka eyaletlerine zorla çalışmaya götürülen Uygur Türkleri, kölece çalışma koşullarının yanında aşağılama ve hakarete maruz kalıyor. Kavgaya neden olan gelişmede bu aşağılama ve Uygurlu kadın işçilerin rahatsız edilmesi nedeniyle çıktı.
Çin kaynakları, Urumçi'de bulunan Sincan Üniversitesi ile şehrin banliyölerinin yakınlarındaki bazı yolların halen ulaşıma kapalı olduğunu bildiriyor. İşgalci Çin yönetimi dış dünyaya bilgi ve haberlerin ulaşmaması için iletişimi engellemeye çalışıyor. Uygur Türklerinin sokak gösterilerinde ise yüzlerce araç yakılarak kullanılamaz hale geldi, onlarca iş yeri göstericiler tarafından yakıldı.
Çin yönetiminin işgali altında bulunan özerk Uygur bölgesi, daha fazla özerklik ve bağımsızlık istiyor. Bu nedenle Çin yönetimi ile Uygur Türkleri arasında uzun yıllara yayılan bir gerilim yaşanıyor. Çin yönetimi işgalci egemenliğini baskı ve zorbalıkla sürdürmeye çalışıyor. Uygur Türkleri sistematik biçimde asimilasyona tabi tutuluyor.
İşsizlik asimilasyon aracı
Bu politikanın bir devamı olarak Çin yönetimi “işgücü fazlasını başka bölgelere yönlendirme” politikası uygulamaya soktu. Bu politika 2003 yılında Pekin'de yapılan Çin Komünist Partisi'nin 16. dönem temsilciler kurultayından sonra "Güney bölgelerdeki işgücü fazlasını başka memleketlere giderek çalışmaya yönlendirme hizmetini 10. beş yıllık plânın önemli muhtevası haline getirmek gerekir" şeklinde ortaya koymuştu. Bu politikayla Uygur nüfusunu dağıtarak asimile etme amaçlandı. Çalışmaya genç kadın ve erkek işçilerin zorla götürülmesi, genç nüfus anlamında Uygur toplumunun geleceğini tehlikeye sokuyor. 2003'den bugüne 500 bin dolayında Uygurlunun çalışmak için zorla başka bölgelere gönderildiği belirtiliyor.
Uzun döneme yayılarak uygulanan bu politikayla Çin'in kölece çalışma ve düşük ücret politikasının bile daha gerisinde ucuz işgücü olarak Uygur gençleri kullanılmaktadır. Bunun yanında ırkçı aşağılanmaya ve istismara uğramaktadırlar. Bölgenin hem demografik yapısı Çinliler lehine bozulmakta, hem de ucuz işgücü olarak kullanılmaktadır. Bir fabrikada yaşanan kavgayla başlayan olayların arkasında bu gerçek yatmaktadır.
Gül ziyaret etmişti
Yaşanan olaylarla aynı dönemde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 29 Haziran 2009 tarihinde Çin'in Sincan Özer Bölgesinin başkenti Urumçi'ye gitmişti. Burada Sincan Uygur Komünist Parti Sekreteri Wang Leguan ve Sincan Uygur Özerk Bölge Valisi Nur Bekri ile görüşen Gül Uygur Türklerinin yöresel kıyafetini giymişti.
Dünyanın çatısındaki ülke
Çin'in Güneyinde yer alan Uygur bölgesi dünyanın çatısında yer alan yerleşim bölgelerinden. Afganistan ve Pakistan'la sınırı bulunuyor. Dağlık ve geniş arazisine göre nüfus yoğunluğu oldukça az. Bölgenin nüfusu 20 milyon dolayında. Bu nüfusun 9-10 milyon kadarı Uygur, 8-9 milyon Çinli, bir milyon Kazak'tan oluşuyor. 1949'da 500 bin kadar olan Çinli nüfusu bilinçli politikalarla hızla artıyor. Doğu Türkistan Hanlığı Sultan II. Abdülhamîd Han devrinde Türkiye'yi metbû (tábî olunan devlet) tanımış ve 25 yıl kadar Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olmuştu.
Çin yönetimi 1955 yılında Türkistan'ı, 1959 yılında ise Tibet'i egemenliği altına aldı. Bu bölgelere özerklik verdi. Bölgenin resmi adı Sinkiyang, Çincede 'Yeni Fethedilmiş Toprak' anlamına geliyor.
Oldukça yoksul ve ekonomik gelişmişlik bakımından Çin'in diğer bölgelerine göre fazlasıyla geri durumda. Bölgede son derece zengin kömür, altın, uranyum, petrol ve doğalgaz yatakları bulunuyor.
Uygurlular Çin'e bağlı olmayı hiçbir zaman kabul etmediler. Bu nedenle merkezi Çin yönetimi ile bölge halkı arasında sürekli gerilim yaşandı. Baskı, sürgün ve katliama uğradılar. Mevcut özerkliği yetersiz görerek ilk etapta daha fazla özerklik ve esas olarak bağımsızlık talep ediyorlar.
Çin'le emperyalist rekabet içinde olan başta ABD olmak üzere Batı'lı emperyalist güçler, Uygur sorununu Çin'e karşı sürekli kullanmaya çalıştılar. Tibet'te ve Uygur bölgesinde zaman zaman kışkırtmalara da giriştiler. Türkiye'de, gerek dinsel ve etnik bağları, gerekse ABD ile ilişkileri gereği bu politikaların etkin bir unsuru oldu. Fakat bütün bunlar, Uygur halkının haklı ve meşru taleplerini ortadan kaldırmıyor.






Milliyetçi İslami Düşünce Ne diyor?






Unutulan Vatan Doğu Türkistan
Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman Türkler, sebepsiz yere tutuklanmakta, rejime karşı oldukları iddiası ile idama mahkum edilerek kurşuna dizilmekte, müslümanların ibadetlerini topluca yapmaları engellenmekte, kazançları acımasız vergilerle ellerinden alınmakta, halk açlık tehlikesiyle ölümün eşiğinde yaşamakta, yanıbaşlarında yapılan nükleer denemelerle ölümcül hastalıklara yakalanmaktadır.
20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında savaşlar, iç kargaşalar, toplu katliamlar, terörün her türlüsü insanlığa dehşet saçtı. Dünya tarihinde ilk kez, savaşlarda bu kadar çok sivil insan hedef alınarak öldürüldü. Hemen hemen her kıtanın bir veya birkaç köşesinde dinmeyen bir zulüm ve kargaşa ortamı oluştu. Dünyayı böylesine kana bulayan, insanlara zulmün her türlüsünü yaşatan neden ise, 19. yüzyılın köhne ve ilkel bilimsel metodlara sahip zihinlerinin ürettiği ideolojilerdi.
Her ne kadar Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla komünizmin siyasi bir rejim olarak çöktüğü kabul edilse de, komünist ideoloji ve uygulamaları hala devam etmektedir. Hala Kızıl Ordu zihniyetinin hakim olduğu Rusya'nın Çeçenistan'da, Çin'in ise Doğu Türkistan'da yürüttüğü uygulamalar bunun en önemli göstergelerindendir. Bugün Doğu Türkistan'da yaşayan Müslüman Türkler, Mao'nun Kızıl Çin'in de yaşananların tekrarını yaşamaktadırlar. Gençler sebepsiz yere tutuklanmakta, rejime karşı oldukları iddiası ile idama mahkum edilerek kurşuna dizilmekte, müslümanların ibadetlerini topluca yapmaları engellenmekte, kazançları acımasız vergilerle ellerinden alınmakta, halk açlık tehlikesiyle ölümün eşiğinde yaşamakta, yanıbaşlarında yapılan nükleer denemelerle ölümcül hastalıklara yakalanmaktadır. Batılı ülkeler ise, Çin tarafından tüm dünya ile irtibatı özellikle kesilen bu topraklardaki insan hakları ihlallerini her zamanki gibi görmezlikten ve duymazlıktan gelmektedir.
Doğu Türkistan'da Çin Zulmü
Doğu Türkistanlı Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim politikası, asimile olmayı reddeden müslümanların fiziksel olarak imhasına yöneldi. Katledilen müslüman sayısı korkunç boyutlara ulaştı. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından öldürüldüler ya da rejimin doğurduğu kıtlık sonucunda öldüler. 1965'ten sonraki katliamlarla birlikte, öldürülen Doğu Türkistanlı sayısı 35 milyon gibi inanılmaz bir rakama ulaştı.
Halkın hayatta kalabilen bölümü ise büyük baskı ve işkencelere maruz bırakıldı. Doğu Türkistan'ın uzun süre sürgünde yaşayan merhum lideri İsa Yusuf Alptekin, Türkiye'de yayınlanan Doğu Türkistan Davası ve Unutulan Vatan Doğu Türkistan adlı kitaplarında sözkonusu baskı ve işkenceleri ayrıntılarıyla anlatır. Bu kitaplarda anlatıldığına göre, Doğu Türkistan'da halka uygulanan baskılar, Sırplar'ın Bosna'da Müslüman Boşnaklara veya Kosova'da Arnavut çoğunluğa uyguladıklarından farklı değildir. Ülkedeki Çin mahkemelerinin "ceza" yöntemleri de son derece acımasızca ve vahşidir. Diri diri toprağa gömmek, öldüresiye dövülen bir insanı çıplak halde karlarda yatırmak, iki bacağı iki ayrı öküze bağlanan bir insanı ikiye bölmek gibi "ceza"lar uygulanmıştır.
Asilimasyon ve Köklü Bir Kültürü Yok Etmeye Yönelik Uygulamalar
Rejim, 1949 yılından itibaren müslümanları imha ederken bir yandan da bölgeye sistemli bir biçimde Çinli göçmen yerleştirdi. Çin hükümetinin 1953 yılında başlattığı bu kampanyanın etkisi son derece düşündürücüdür. 1953 yılında bölgede % 75 Müslüman, % 6 Çinli yaşarken bu oran 1982 yılında %53 Müslüman, % 40 Çinli'ye yükseldi. 1990 yılında yapılan nüfus sayımında ulaşılan % 40 Müslüman, % 53 Çinli nüfus oranı bölgedeki etnik temizliğin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.
Bu arada Çin yönetimi, Doğu Türkistanlı müslümanları nükleer denemelerinde kobay olarak kullanmıştır. Bölgede ilk olarak 16 Ekim 1964 tarihinde başlatılan nükleer denemelerin olumsuz etkileri yüzünden bölge insanı ölümcül hastalıklara yakalanmış, 20 bin özürlü çocuk dünyaya gelmiştir. Nükleer denemeler nedeniyle ölen müslüman sayısının 210 bini bulduğu bilinmektedir. Binlerce insan ise sakat kalmış, binlercesi de sarılık vebası, kanser gibi hastalıklara yakalanmıştır.
Zulmün Asıl Nedeni: İslam Düşmanlığı
Çin'in, Doğu Türkistan'daki halka uyguladığı zulmün en önemli nedenlerinden biri halkın müslüman olmasıdır. Çünkü Çin, bölge üzerindeki hakimiyet ve sultasını kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak halkın İslami kimliğini görmektedir.
Halkı dininden vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yöntemini kullanan Çin şovenizmi en fanatik dönemini Mao'nun 1966-1976 yılları arasında uygulattığı Kültür Devrimi esnasında yaşadı. Camiler yıkıldı, toplu ibadet yasaklandı, Kuran kursları kapatıldı ve bölgeye yerleştirilen Çinliler özellikle müslümanları taciz etmek için domuz beslemeye başladılar. Okullarda dinsizlik propagandası yapıldı. Ayrıca bütün iletişim araçları vasıtasıyla insanların dinden soğutulmaları için yoğun çaba harcandı. Dini ilimlerin öğrenilmesi ve dini bilgilere sahip öncü kişilerin halkı eğitmeleri ise tamamen yasaklandı. Buna rağmen halkın İslami kimliği yok edilemedi.
1996 yılından beri on binlerce Uygur kamplarda tutulmaktadır ve bu kamplardakilere ağır işkenceler yapıldığı bilinmektedir. Bir af teşkilatının resmi yazısında da belirtildiği gibi sanıklar, tek celsede biten davalarda ya kürek cezasına mahkum edilmekte veya meydanlarda infaz mangaları tarafından kurşuna dizilmektedir. Çünkü mahkemeler, komünist partinin talimatı ile çalışmaktadır. En dehşet verici olansa hamile kadınların evlerinden alınarak gayrı sıhhi şartlarda kısırlaştırılmaları, sınırlama fazlası doğan bebeklerin ailelerine rağmen öldürülmeleridir.
Batılı güçler ise her zamanki gibi tüm bu vahşete karşı tepkisizdir. Birleşmiş Milletler'in soykırım için yaptığı tanım, Çin işgali altındaki Doğu Türkistan'daki duruma tam olarak uymaktadır. Buna rağmen Doğu Türkistanlılar BM'nin koruyucu şemsiyesi altına girememektedir. BM'ye yapılan tüm başvurular geri çevrilmiştir. 25 milyon Doğu Türkistanlı müslüman, halen Çin baskısı altındadır. Binlerce siyasi tutuklu vardır ve bazıları hapishanelerde "kaybolmuş" durumdadırlar. Tutuklulara işkence yapılması ise artık sıradan bir olay haline gelmiştir.
Kısacası Çin, Uzakdoğu'nun en önemli İslam-karşıtı güçlerinden biridir. Doğu Türkistanlı müslümanlara yönelik politikasının yanında, etrafındaki İslami potansiyel için de ciddi bir düşmandır. Dünyanın en kalabalık ülkesinin bu stratejik "anti-İslami" konumunu, komünist rejimden kapitalist ekonomiye geçilmesiyle de hiçbir şekilde azalmamıştır.
Bu Zulme Kim Dur Diyecek?
Son 150 yıldır İslam alemi dünyanın birçok bölgesinde benzeri zulüm ve baskıya maruz kaldı. Bu zulmün arkasındaki çevrelerin en büyük hedefi dini, özellikle de müslümanlığı ortadan kaldırmaktı. Bu amaçla, neredeyse bir asır boyunca müslüman katliamına giriştiler. Bugün Çeçenistan'ın Ruslar dolayısıyla yaşadığı zulüm, Doğu Türkistan'da da Çin nedeniyle yaşanmaktadır. Dünya bu zulme göz yummaktadır. Ancak, vicdan sahibi insanlar bu zulmü durduracak bir yol bulabilirler. Herşeyden önce, Doğu Türkistan meselesi sadece Uygurların bir sorunu olarak görülmemeli ve onların tüm sorumlulukları vicdan sahibi insanlar tarafından sahiplenilmelidir. Akıllı, cesur ve uzak görüşlü politikalarla Türkiye'nin ve Türk Milleti'nin de bu sorunun çözümünde önemli bir katkısı olacağı inancındayız.






7 Temmuz 2009 Salı

FINAL FAREWELL TO KING OF POP

Senin sesinle büyüdük. Seninle dans etmeyi sevdik. İngilizce öğrenmeyi seni daha çok anlayabilmek için istedik. Evimizden yalan söyleyerek bir gece yarısı ilk kez senin ertesi gece vereceğin konserine sabahalayabilmek için çıktık. İlk kez odama astığım poster tuttuğum takımdan sonra senin posterindi. Çocukluğuma, gençliğime dair unutamadığım en büyük 3-5 olaydan birisi seni canlı olarak İnönü stadyumunda izlemek desem yalan söylemiş olurum. Çünkü en büyük olay sendin. Yıllarca yazlıkta, mahallede, okulda seni dinledim, senin gibi dans etmeye çalıştım. Hatta tamamını kendi yaptığım ilk İngilizce ödevim senin şarkındı biliyor musun? Hayata veda ettiğini duyduğumda ağladığım ilk yabancı sensin. Özür dilerim yabancı demem sadece hiç sevmediğim bir ülkede yaşamandan dolayıydı. Şu an bir Türk kanalında sana vedayı canlı izliyorum. Gözlerim sürekli doluyor. Oysa bir tek klibini izleyebilmek için yıllarca beklemiştik biz bu ülkede tv başında. Seninle birlikte çocukluğumun ve gençliğimin bir kısmını uğurluyorum. Bir kısmını dedim çünkü önemlice bir başka kısmını Barış Manço ile uğurlamıştım. Barış abiyi belki şimdiye kadar tanımadın ama orada tanışırsınız umarım. Benim çok selamımı söyle ona tamam mı? De ki : "Adam olmaya çalışıyormuş hala"...

Ve Michael aynen senin dediğin gibi:

- Ben hissetmediğim şeyi söylemem ki !


Hoşçakal. Lütfen ama lütfen ara sıra rüyalarımıza gel ve o güzel sesinle bizlere birşeyler fısılda tamam mı?


Hoşçakal KING OF POP...


Hoşçakal. Seni seviyoruz.