Saçma gerekçelerle Devrimci Karargah üyeliğinden tutuklanarak 10 ay cezaevinde kalan Vatan gazetesinden Duruoğlu, mahkemede "örgüt üyesi" olmadığını “nezih bir sitede oturması ve tapu sahibi olması” ile savundu.
27 Nisan 2009’da Bostancı’da bir eve düzenlenen ve üç kişinin öldüğü operasyonlar sırasında Devrimci Karargah örgütü üyesi oldukları gerekçesi ile aralarında Vatan gazetesi internet sitesi yayın yönetmeni Aylin Duruoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Tutuklular 10 ay sonra dün ilk kez mahkemeye çıkarıldılar ve Duruoğlu da dahil on sanık tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Devrimci Karargâh davası, baştan sona "tuhaflıklar" içeren bir davaydı. Orhan Yılmazkaya'nın bir çatışmada öldürülmesinin ardından polis, Yılmazkaya'yla herhangi bir ilişki kurmuş çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Davanın hem birinci, hem de ikinci iddianamesi, tutuklu sanıklara karşı doğru düzgün hiçbir kanıt olmaksızın, Yılmazkaya'yla bir defa yemek yemiş, iki defa çay içmiş olmak gibi gerekçelerle "örgüt üyeliği" suçlamasında bulunuyordu. Skandal denebilecek iddianameler, büyük birer hukuksuzluk örneğiydi. Aleyhlerinde delil olmayan sanıkların, 10 ay içeride kalmaları başlı başına büyük haksızlıktı.
Ancak iki gün önce görülen duruşmada, yalnızca iddianamenin değil, davadaki savunmaların da "tuhaf" olduğu görüldü. Vatan gazetesinden Aylin Duruoğlu’nun önceki gün mahkemede “terörist olmadığını” kanıtlamak üzere yaptığı savunma esas itibariyle, delil yetersizliği nedeniyle suçsuz olduğunu göstermek değil, ait olduğu sınıf ve sahip olduğu yaşam tarzı nedeniyle "örgüt üyesi" olamayacağı tezi üzerine kuruluydu. Mahkeme kendisini, “nezih bir sitede ve tapusu kendisine ait bir evde oturduğu için terörist profiline uymadığı" şeklinde savunan Duruoğlu’nu serbest bıraktı.
Hakimlere “Ben teröriste benziyor muyum? Bunca yıllık meslek hayatınızda karşınıza benim gibi bir terörist profili çıktı mı?” diye soran ve duruşma günü giydiği kıyafeti de özellikle yaşam tarzını yansıtması için seçtiği anlaşılan Duruoğlu’nun savunmasında şu ifadeler yer alıyor: “Başarılı bir kariyerim, düzgün bir sosyal çevrem, Türkiye şartlarının üzerinde iyi ve düzenli bir gelirim var. Fırsat buldukça yurtdışına giderim. Güvenlikli nezih bir sitede, tapusu kendime ait bir dairede oturuyorum. Kendime ait bir arabam var. Akşamları spor salonuna giden, kendine bakmaya, iyi yaşamaya, bir yandan çalışırken bir yandan da hayatın tadını çıkartmaya çalışan biriyim. Son 7 yıldır aynı işyerinde çalışıyor, 10 yılı aşkın süredir de aynı cep telefonunu kullanıyorum. Tüm adreslerim, tüm iletişimim, hayatımın her anı yasal, gözler önünde ve istikrarlı.”
Duruoğlu 10 ay tutuklu kalmasının nedenini de “Sokakta serbestçe dolaşan, sosyal hayatın içinde olan birinin terörist olabileceğini tahmin edememek!” olarak tanımladı.
Topluklu ayakkabı ve makyaj savunması
Vatan gazetesi de internet yayın yönetmeninin duruşması ile ilgili haberinde, Duruoğlu’nun "örgüt üyesi" olmakla suçlanarak tutuklanmasının neden mümkün olamayacağına dair şu satırlara yer verdi: “Bizim Aylin; hani o takıp takıştıran, güzel küpeli, pahalı ince topuklu, yapılı lüle saçlarıyla alımlı alımlı yürüyen İzmirli güzel”.
Aylin Duruoğlu’nun tutuklu bulunduğu dönemde Vatan gazetesi yazarları tarafından kendisi ile ilgili yazılan yazılarda da benzer bir savunma göze çarpıyor. Duruoğlu hakkında “Makyajlı Aylin” başlığıyla bir yazı kaleme alan Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar, daha da ileri giderek Aylin Duruoğlu’nun devrimci dahi olamayacağının gerekçesi olarak makyaj yapmasını ve arkadaşlarının kendisine destek olmak için “Aylincim seni seviyoruz, arkandayız...” yazılı pankart açmasını göstermişti.