18 Temmuz 2009 Cumartesi

Sağdan Soldan Estarabim


Tecavüze uğrayan 10 yaşında kıza "Önden mi, arkadan mı? Çok acıdı mı peki?" diye soran bir hakim, "Cesetler bulununca acımız biraz olsun hafifledi" diyen bir bakan... Sadece iki örnek.
Kendi kızına sorabilir misin mesela bunları hakim beyamca?
Selde ölen kendi evladın olsa, cesedi bulununca acın hafifler mi bakan beybaba?
Siyasetçinin, kamu görevlisinin ağzından çıkan her kelamın altına buzağı sıkıştırmaya çalışmak değil ama ayıptır yahu... Örnek sayılabilecek kadar az olsa, "Hadi bu da olsun, gitsin" denir ama değil.
İçim sıkılıyor. Milleti temsil eden kafanın bu olduğunu gördükçe ve Allah korusun ama mahkemede, hastanede, x bir yerde bizim sevdiklerimizin de adalet / sağlık arayışında karşımıza çıkacak emsallerin bu olduğunu düşündükçe tırsıyorum arkadaş.
Benim kimliksiz gezenlere kızmam "Ya ne adamsın.."larla karşılanıyor ama "Hacı hacıyı Mekke'de, deli deliyi dakkada bulurmuş" sözü için bu kadar emin olmamak lazım. Zira bizim memlekette deli, deli olmayanı da dakikada bulabilir. Hakimi, mebusu buluyor işte!



Bu yazıyı noktasına virgülüne dokunmadan http://maratonalmaty.blogspot.com/

adresinden blog sahibinin affına sığınarak kopyaladım. Ve her satırına imzamı atarım.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Ah İstanbul

Sayın Zülfü Livaneli'nin yazısı (yorumsuz)

Mustafa Kemal, Yakup Kadri’ye yazdığı bir mektupta İstanbul hakkında çok ağır ifadeler kullanır. “Asırların zehirlediği o havada nasıl yaşayabiliyorsunuz anlamıyorum” der ve İstanbul’un Bizans’tan beri değişmediğini, bundan sonra da değişmeyeceğini iddia eder.Onun, Tevfik Fikret’in Sis şiirini çok sevdiğini, ezbere okuduğunu biliyoruz. O şiirde de İstanbul yerden yere vurulur.Elbette ki güzelliği, Boğaz’ı, sarayları, camileri değil.
Yerden yere vurulan, İstanbul’daki insan ilişkileridir.Bu ilişkileri ben de sevmem.Türkiye’de darbeler oldu, İstanbul kılını kıpırdatmadı.Çocuklar öldürüldü, İstanbul yine ses çıkarmadı.Halk ekonomik dar boğazlarda inim inim inledi; İstanbul onların feryadını duymadı.Güneydoğu’da 50 bin insanımızın kanı aktı. Bu konu akşam yemeklerinde konuşulmadı bile.Siyasi liderler geldi, siyasi liderler gitti. İstanbul sadece bunların kendilerine para kazandırıp kazandırmadığıyla ilgilendi.Ama son zamanlarda biraz kaygıya kapıldıkları görülüyor.Acaba güç elimizden kaçıyor mu gibi ufak bir endişe içindeler. Çünkü parayı başka bir kesim kazanmaya başladı. Devlet ihaleleri yandaşlara veriliyor, santral izinlerini onlar alıyor.Yakında banka izinleri de almaya başlayacaklar. Büyük bankaları olacak. Sonra medyadaki ilerleyişleri sürecek.Yani ufukta kara bulutlar belirdi.İstanbul’un derdi Ankara’nın yolsuzluk yapması falan değil, sadece yolsuzluğun kendileriyle birlikte yapılmasını istiyorlar.
***Bu işin İstanbul sermayesi-Anadolu sermayesi diye açıklanması da doğru değil bence.Aslına bakarsanız İstanbul’dakiler de Anadolulu. Sadece diğerlerinden biraz daha erken gelmişler.Yoksa bu işleri Paleologlar ya da Evranos’lar yapmıyor.Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz.