19 Eylül 2009 Cumartesi

Nazi Almanyası’nda “tarafsız” sanatçılar

Nazi Almanyası dönemi, “tarafsızlık” edebiyatı yapan, bunu açık bir apolitizmle bezeyerek üç maymunu oynayan sanatçıların nereye denk düştüklerine ibretlik bir örnek olmuştu.


Nazi Almanyası’nda iktidar yanlısı sanatçılar, kısa sürede faşist ideolojinin en önemli propaganda araçları haline geliyorlardı. Ancak Nazi partisiyle ilişkili olmayıp, kendi halinde sanatını sürdürmek isteyen ve Naziler’in propaganda ustası Goebbels’in iplerini elinde tutarak rejim adına kullandığı, ya da sistem tarafından dışlanarak bertaraf edilen sanatçıların hikâyeleri daha acıklıydı.
Birçok faşist sanatçı, “yüce Ari ırkı” için sanat ürünleri ortaya koyuyorlardı. Örneğin Nazi Almanyası’nın tanınmış heykeltraşı Josef Thorak’ın birçok meydan ve binayı süsleyen sert çizgili, kütlesel, adaleli erkek heykelleri, faşizmin yaratmayı çalıştığı üstün insanı ve Alman ırkının üstünlüğünü simgeliyordu.


Ancak Nazi rejimi sadece bu gibi sanatçılardan faydalanmıyordu. Hitler’in “kutsal yetenek bahşedilmiş sanatçılar” listesi vardı – listede bine yakın isim bulunuyordu – ve listedeki birçok isim, doğrudan Nazi partisiyle bağlantılı değildi. İlerici sanatçıların ya sürgüne gittikleri ya da öldürüldükleri bir ortamda bu “apolitik” sanatçılar rejime büyük bir ideolojik destek sağlıyorlardı.


Bunlardan birçoğu sonradan, 2002 yılında ölen sinema yönetmeni Leni Riefenstahl gibi, o dönemde Yahudiler’e yapılan zulmün farkında olmadıklarını, siyasetle hiç ilgilenmediklerini iddia ettiler. Listedeki bir başka isim, Hollanda doğumlu aktör Johannes Heesters, niye Hitler rejimi altında sessiz kaldığı sorulduğunda “Doğrusunu söylemek gerekirse, çalışmalarımla çok meşguldüm. Siyaset hakkında hiçbir şey yapamıyordum” yanıtı veriyordu. Oysa Nazi rejiminin en üst düzeyindeki kişilerle dostluk ilişkisi içinde olan Heesters, Hitler tarafından Nazi gençliğinin sembolü olarak gösteriliyordu. Yaşanan vahşetin farkında olmadıkları yönündeki iddialarının doğruluğu bir yana, bu sanatçıların tavrının, gerici bir rejimde apolitik kalmanın sonucunu gözler önüne serdikleri kesin.
Bu isimlerden en çok tanınanlardan birisi, Naziler'le ilişkisi çok tartışmanın konusu olmuş olan besteci Carl Orff. 1937'de bestelediği başyapıtı Carmina Burana Nazi rejiminde en çok tutulan bestelerden birisi olan Orff, Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası oyununda kullanılan Mendelssohn'un bestesinin Mendelssohn Yahudi olduğu için yasaklanınca Naziler'in resmi isteği üzerine oyuna yeni bir müzik bestelemişti. Doğrudan ilişki kurmasa da Naziler tarafından besteleri çok kullanılan Orff, 1943'te ilerici arkadaşı Kurt Huber'in ölüm cezasının hafifletilmesi konusunda yardım etmeyi reddetmeye kadar gitmişti.