21 Ocak 2010 Perşembe

Tenis, taraftar ruhuyla tanıştı



Ortada bir spor karşılaşması olacak, üstüne üstlük, müsabıklardan biri Türk, izleyiciden, tezahüratsız, milli duygulardan azade bir şekilde oturup, arabaların arka koltuğundaki sallanan köpek başı misali topa bakması beklenecek. Daha neler!


Avustralya Açık Tenis Turnuvası, nihayet kortların da spor karşılaşmaları yapılan yer olduğunu gösterdi. Kimilerinin “dünyaya rezil olduk” abartısı ve hasmane yaklaşımlarına karşın, sergilediğimiz izleyici profili, hali vakti yerinde, şık şıkırdımların sporu olarak algılanagelen tenise, taraftar ruhu ve heyecanını taşıyarak yaygınlık kazandıracaktır.

Neydi o öyle, ikide bir seyirciyi “şşşttt!” diye paylayanların, parmak şıklatarak yapılan alkışların, bir sayıdan sonra ağzından yüksek ses kaçıverince dudağını ısıranların nazenin oyunu canım! Acayip paraların döndüğü, elitlerin zevki kategorisindeki tenis, işte şimdi ihtiyacı olan kitleyle buluştu.

Grand Slam’de ilk kez ikinci tura çıkacak bir Türk temsilcisi, adı da Marsel, maç yapacak elin Şililisiyle ve biz sessiz sedasız, topun bir rakete bir yere vurmasından ibaret sesin duyulduğu bir ortamda izleyeceğiz, öyle mi? Müsabaka kavramını içermeyen spor mu olur? Müsabaka dediğin de, rekabet değil midir? E, nasıl göstereceğiz biz bu rekabette kimin tarafını tuttuğumuzu? Rakibe sövme, yuhalama, desteklediğin için hançereni yırtma, rakip tribüne sataşma, ne o, spor. Öyle de spor mu olurmuş!

Seyircimizi defalarca uyarmışlar da, sonrasında da polis müdahale etmiş, dışarı çıkarmışlar. Böylece, tribünleri güzelleştiren meşalelerden, maytaplardan, pankartlardan, “yabancı cisim”lerden, şarkılardan mahrum kalmışlar ve tatsız tuzsuz haline geri dönmüş ortalık.

Efendim, bu futbol maçı mıymış! Bak bak bak! Futbolu alt tabaka sporu gören zihniyete bak. Orası için normal karşıladıkları şeyi, kendi kortlarında görmek istemediklerini söyleyerek, bazı sporları kendi kapalı av alanları gördüklerine daha ne delil olabilir? Ama yok öyle… Madem tenis de spordur diyorsunuz, sporun gereklerini her yerde yapacak bir taraftarlık ruhundan kaçamazsınız.

“Görüntü zevki kaçtı” diye yayını yarıda kesen Eurosport’un binası önünde toplanıp taşa tutalım da, sesimizi duymayan kalmasın…

18 Ocak 2010 Pazartesi

Gericilik Haiti'de tek ses

Haiti'de 200 bine yakın insanın öldüğü depremin ardından Bugün gazetesi yazarlarından Nuh Gönültaş "satanist"lere Allah'ın gazap indirdiğini savundu.


Bugün Gazetesi 17 Ocak tarihli sayısında Nuh Gönültaş imzalı bir yazı yayınlayarak Haiti'de 200 bine yakın insanın yaşamına mal olan depremi ülke halkının "şeytana tapınmasının bedeli" olduğunu iddia etti.


"Büyücülüğün merkezinde korkunç manzara" başlıklı haberde, geçtiğimiz hafta Salı günü meydana gelen ve 200 bine yakın insanın yaşamını yitirdiği depremin nedeni "takdir-i ilahi" olarak sunuldu.

Gönültaş, yaşanan felaketi özetledikten sonra "Bir yerde toplu işlenen cinayetlere toplum olarak tövbe edilmezse o bölge halkının başına bir kısım felaketler geldiği Kuran bize söylemekte" dedi ve şöyle devam etti "Haiti pek bilinen bir ülke değil ama ülkenen temel bilinen gerçeği halkının çoğunluğunun büyücülükle uğraşmasıdır. Halkın dini bir tür Vodoo dinidir. vodoo inancı Haiti'nin ulusal dinidir" diyerek akıllara sığmayacak iddialar ortaya attı:"Haiti'de yaşayan zencilerin büyük çoğunluğu satanist ayinler yapar, insan kurban eder, büyü işleriyle geçimini sağlar. Büyü ve uyuşturucu bir arada gider."