30 Haziran 2010 Çarşamba

Polis aynı polis, direnişçi aynı direnişçi!

Kanada Komünist Partisi lideri Miguel Figueroa, G-20 zirvesi sırasında göstericilere karşı aşırı şiddet kullanan polisi kınarken, polis şiddetinin önceden planlanmış olduğunu söyledi.


Kanada Komünist Partisi lideri Miguel Figueroa G-20 zirvesinin yapıldığı Toronto’da Cumartesi öğleden sonradan itibaren başlayan polis baskısını kınadı ve bağımsız bir soruşturma yapılmasını istedi. Figueroa, ayrıca, polisin gangsterlik yapmasına ve şimdiye kadar görülmemiş sayıda insanı gözaltına almasına “yeşil ışık” yakanların da soruşturulması gerektiğini söyledi.

Figueroa, “Cumartesi ve Pazar günü gözaltına alınan çoğunluğu genç olan 900’den fazla kişi hiçbir yasadışı işe karışmadı… Zirvenin yapıldığı yeri çevreleyen tellere yakın bir yerde de değillerdi. Muhalif görüşlerini ifade etme haklarını kullanıyorlardı” dedi. Figueroa, basın mensuplarının, olayları izlemekle yetinen insanların dahi polis şiddeti mağduru olduklarını belirtti.

Gözaltına alınanlara kötü muamele edildiğine de dikkat çeken Figueroa, bu kişilerin soğuk, kirli , kalabalık yerlerde tutulduklarını; yiyecek, su ve tuvalet ihtiyaçlarının karşılanmadığını bildirdi.

Komünist Parti lideri, polisin bu davranışının ve kitlesel gözaltıların birden bire gerçekleşmediğini, polisin bu taktikler üzerinde önceden çalıştığının açık olduğunu vurguladı.

Komünist partinin, sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin, polisin gizli ajanlarını ve provokatörlerini kalabalığın içine, anarşist grupların arasına gönderdiğini ortaya çıkardıklarını söyleyen Figueroa, polisin böylece çatışmaları provoke ettiğini ve polis saldırısına haklılık kazandırmaya çalıştığını belirtti.

Bu taktiklerin yeni olmadığını vurgulayan Komünist Parti lideri, bu yapılanların amacının “tekellerin, bankaların ve hükümetlerin kapitalist politikalarına karşı yapılan protestoları gözden düşürmek ve gayrımeşru ilan etmek; diğer insanların karşıt fikirlerini açıklamaktan çekinmelerine yol açacak bir korku atmosferi yaratmak; sivil özgürlüklere ve siyasi haklara daha otoriter sınırlar koymak” olduğunu ifade etti.

Kanada komünist partisi lideri doğruları söylemiş. Tüm dünyada genel geçerli bir durumu Toronto'da yaşananlar üzerinden tahlil etmiş.
Evet, İstanbul, Berlin, Toronto, Atina, Paris, Seattle, Cenova ya da Latin Amerika... Protestocuların, direnişçilerin sloganı hep aynı "kahrolsun empeyalizm, kahrolsun faşizm"... G-20, G-8, IMF, Nato ya da emperyalizmin kanlı politikalarının aracısı olan herhangi bir kurum, oluşum, birlik... Halkların, emeğin, işçinin, yoksulun düşmanı emperyalist ve faşist politikalar dünyanın her yerinde aynı düşünceye sahip direnişçilerce protesto ediliyor. Dünyanın her yerinde aynı zihniyetten beslenen polislerin şiddetine maruz kalıyorlar. Dünyanın her yerinde kapitalizme ve kapitalist devlere karşı direniş baskılara, saldırılara, gözaltılara, işkencelere rağmen büyüyor, sürüyor. Kapitalizm gittikçe daha büyük bir bir batağa saplanıyor ve emekten, halktan, yoksuldan yana olanlar daha güçlü, daha organize olarak dünyanın her yerinde kapitalizmin silahlı kuvvetleri polislerin karşısına çıkıyor.
 
Saldıran, tekmeleyen her yerde aynı kaskı, copu,  gazı kullanıyor. Dünyanın gerçek köleleri polislerdir. Polisler, sahipleri emperyalist kan emicilerin, yani patronlarının can güvenliğini sağlamak için faşizmin kendilerine verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanmaktan çekinmezler dünya üzerinde. Polislik zorunlu bir meslek değildir. Polislik isteyerek yapılan bir meslektir. Bu yüzden onlar isteyerek, bilerek kendilerini emperyalist katillerin hizmetine adamışlardır. Kanada poliside Atina, Berlin, Paris, Cenova polisinden farklı değildir ve bunu ispatlamıştır. Oysa karşılarındaki direnişçiler tüm emekçilerin haklarını savunan insanlardır. Direnenler yani protestolara katılanlar din, dil, ırk, iş ayrımı gözetmezler insanların haklarını savunurken, kapitalizmin politikalarına karşı çıkarlarken. Saldıran ve tekmeleyen kasklı, coplu, kalkanlı güruh şunu bilmelidir ki karşılarındakiler gerekirse polisin bile hakkını savunurlar emek, özgürlük, hukuk, adalet, sömürü söz konusu olduğunda. Norveç'in başkenti Oslo'da bir duvar yazısı vardır "Tanrı saldırıp tekmeleyen hayvanlar yarattı ve Oslo emniyeti hepsini işe aldı" şeklinde...
 
Oysa polislerde bir gün emekli olacaklar işlerinden ve fakir halkın arasına katılacaklar. Tekmeledikleri, saldırdıkları, işkence yaptıkları, biber gazı sıkıp, copladıkları insanların arasına katılacaklar. Kapitalizm onların yerine yeni kuvvetler işe alacak ve eskileri yani bugünün şiddet uygulayıcılarını kapitalizmin vahşi ekonomik politikalarıyla ezecek, süründürecek. Ve o ezilen eski polisler TV ekranlarında dünyanın her yerinde direnişin aynen sürdüğünü, kendilerinin ise artık saldıran değilen ezilen sınıflar içinde olduklarını fark edecekler. Dünyada yapılacak yüzlerce onurlu iş kolunun varlığı, çalışılıp ekmek kazanılacak binlerce farklı iş olduğu gerçeği işte o zaman karşılarına çıkacak. Ve ne yazık ki çok geç olacak. Polis şiddetine maruz kalanlar  affetmez ama Tanrı affetsin onları :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder