

sürece katkı sağlamaları çok önemli" diyerek, “rol çalmaya çalışmadığını, bir sade vatandaş olarak katkı sunduğunu” ifade eden Aksu’ya teşekkür etmişti.Bütün bir icraat dönemi boyunca AKP’nin sanatçıların, kanaat önderlerinin, aydınların görüşlerine “çok önem verdiği“ zaten biliniyordu. Erdoğan da bunu biraz daha açık ifade etmişti: Destek kaydıyla! Diğerlerini de önemsiyordu, açılan davalarla, yapıt toplatmalarla, yasaklamalarla ilgisini onların üzerinden de eksik etmiyordu.Nitekim, politikanın, “sol”un, köşe yazarlarının, araştırmacıların türlü saiklerle çevresinde toplanmasını sağlayan “açılımları”yla, zaten bir çekim merkezi olan iktidarda oluşuna ek bir ivme kazandırmıştı AKP ve “aydın-sanatçı” tabakayı da kapsadığı görünümü uyandırmıştı. Yine Erdoğan’ın ifadesiyle, bu görünüm, toplum üzerinde etkili olmanın önemli dayanaklarından biriydi.“Sivil Cumhurbaşkanı”nın Çankaya sofraları
icabet etmeyen Yaşar Kemal, Abdullah Gül’ü kırmamış, “kişiler değil, makam önemli” diyerek törene katılıp ödül almayı kabul etmişti. Gül de, “Kürt sorununa çözüm açısından çok önemli mesajlar” veren bu yazarla birlikte pozlar vermişti. Kimse de Kemal’e, o makam yeni mi icat oldu diye sormamıştı.Aynı törenle ilgili konuşan ve daha önce ödül verilmiş Adalet Ağaoğlu da, “İki tür Cumhurbaşkanı var. Biri darbeyle gelen biri de milletin seçtiği Cumhurbaşkanı. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanı’nın verdiği ödülü önemsiyorum” demiş, “sivil duruş” örneği vermişti. Gül, sanatçılarla Çankaya sofraları kurmayı sürdürecekleri mesajını iletirken, gerekli tarihsel göndermeyi yapmanın keyfi içindeydi. Sanatçılar cephesinde, Zülfü Livaneli’nin, AKP’nin solculara demokrasi dersi verdiği görüşleri,
yaygın bir kabulün dile getirilmesiydi.Kasımpaşalılık üzerinden tarikat bağlantısıyla Hasan Kaçan’ın popüler dizilerde sağladığı etkinliği AKP lehinde tiratlarla ekranlardan yansıtması, daha sonra tarikatların, örneğin Kurtlar Vadisi türü dizilerin yapımcılığında ağırlık kazanması, iktidara ideolojik payandalığın yanı sıra, bir piyasa hâkimiyeti de getirecekti.
Kuru kuru destek olmaz, Akademi’ye buyurun
AKP’li olmadıklarını ifade ederek başlayan imza metinlerinde, “Kürt Açılımı”na destek verdiklerini açıklayan aydınların listesinden önemlice bir bölümü de, “sanatçı destekçiler” de şimdi AKP’nin kurduğu Siyaset Akademisi’ndeydi. Zaman’ın “komünistlerin de orada” olduğunu söylemesi, basit bir cehalet ya da çarpıtma ürünü değildi. Toplumun bütün kesimlerini şemsiyesi altına toplamış bir AKP iktidarı imajını servis ediyordu.
Kuyruktakilerin beklentisi ne?
AKP’nin bütün bu bir araya geliş, aynı karede poz verişlerden neyi amaçladığı açık. Peki, ille o kareye girmek için eğile büküle objektife sığışanlar ne peşinde? Orada rivayet de, gerçek de muhtelif. Ama, mana bir: AKP’ye diz çöküş.
“Kürt açılımı”nda samimiyet arayanından, bunun hangi projenin parçası olduğunu bilenine; “demokrasi” kavramı bulanmıştan, “Yeni Osmanlı”ya biat edene; emperyalizmi telaffuz dahi edemeyeceklerden, emperyalizmin hizmetine sunulmuşlara kadar bütün bir “aydın-sanatçı” takımının gelip vardığı nokta buydu sahneye bakıldığında. Bütün bunlara, AKP iktidarına yamanmanın, çanakta kalanlara ağız sulandırmanın, güçlünün koltuk altında kendini muzaffer hissetmenin kof azametini de ekleyebilirsiniz…“Bol kahkahalı” olarak verdi gazeteler iftar yemeğindeki sahneleri. Uğur Mumcu’nun “iktidar sofrasındaki peçeteler“ tanımı belleğinde olanlar da acı acı gülmüşlerdi muhtemelen. Ağzındaki yağ ve yemek artıklarını onlarla silerdi ve tertemiz görünürdü iktidarlar.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder