25 Kasım 2009 Çarşamba

Çağdaş Hukukçular Derneği: Alaattin Karadağ’ın öldürülmesi münferit bir olay değildir!‏


Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, Alaattin Karadağ’ın İstanbul’un Esenyurt ilçesinde 19 Kasım 2009 akşamı polisler tarafından katledilmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
Geçtiğimiz haftalarda Avcılar’da Özkan Gerçek ve Ömer Adıgüzel adlı iki devrimcinin polis tarafından kurşunlanması ve tutuklanmalarının hatırlatıldığı açıklama metninde Alaattin Karadağ’ın polis tarafından infaz edilmesinin münferit bir olay olmadığının altı çizildi.

ÇHD İstanbul Şubesi’nin açıklamasında ayrıca Karadağ’ın katledilmesinin ardından delillerin karartıldığı ve hukuk dışı uygulamalara başvurulduğu söylendi.

ÇHD İstanbul Şubesi’nin yazılı açıklamasının tam metnini sunuyoruz:



BASINA VE KAMUOYUNA

10 Kasım günü Avcılar’da kişi kimlik kontrolü sırasında polis tarafından kurşunlanmış, ardından tedavileri yapılmaksızın gözaltına alınmışlardır. Bu olay sonrasında ateş açan kolluk hakkında hiçbir işlem yapılmamasına karşın, polisin yargısız infazından tesadüfen kurutulan bu iki kişi tutuklanmıştır.

Kendisine öldürme özgürlüğü tanınan İstanbul polisi bu kez 19 Kasım akşamı Esenyurt’ta Alaettin Karadağ’ı katletti. Kamuoyuna silahlı çatışma olarak açıklanmasına rağmen soruşturma sırasında ortaya çıkan bilgiler Alaettin Karadağ’ın polis tarafından katledildiğini göstermektedir.

Alaettin Karadağ’ın ölümünün ardından, İstanbul Emniyet Müdürü Çapkın tarafından yapılan ilk açıklamada “bir insanın ölümünün üzüntü ile karşılandığı” beyan edilmiş olsa da Karadağ’ın politik kimliği ortaya çıktıktan sonra, konu ile ilgili bütün haberlerde, ölüm orucu eylemine katılmış olmasından, kesinleşmiş hapis cezasının bulunmasına kadar bir dizi husus öne çıkartılarak polisin yargısız infazı meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Alaattin Karadağ’ın öldürülmesi münferit bir olay değildir!

Alaettin Karadağ’ın ölümü de dahil olmak üzere, son dönemde, polis tarafından yaralanan yahut öldürülen kişi sayısına bakıldığında ortaya çıkan bilanço kaygı vericidir. Yine aynı zamanda bu tablo, kolluk güçlerine tanınan geniş takdir yetkisinin kontrol altına alınmadığı taktirde yeni yargısız infazlar ve ölümlerin gerçekleşeceğini göstermektedir.

Özcesi, Alaettin Karadağ’ın öldürülmesi münferit bir olay değildir. Aksine, bu zamana kadar polis eliyle gerçekleşen onlarca yaralama ve öldürme olayına davetiye çıkartan PVSK başta olmak üzere yasalarda yapılan değişikliğin ta kendisidir.

Açığa çıkan bu polis terörünün gerekçesi ise hep birbirini tekrarlamaktadır. Ya “şüpheli şahsın dur ihtarına uymadığı”ndan, ya da “polise mukavemet ettiği”nden dem vurulmakta, akabinde ortaya çıkan yaralama ve/veya öldürme olayının, polisin istemi ve kontrolü dışında meydana geldiği iddia edilmektedir.

Oysaki bilanço bütünlüklü ele alındığında, arkasına yasayı almış olan kolluk güçlerinin, kendilerine yargı rolü biçerek, dolaysız bir biçimde yargısız infaza soyundukları anlaşılmaktadır. Alaettin Karadağ da daha birçokları gibi yargısız bir infaza maruz kalmış ve akabinde politik kimliği öne sürülerek bu infazın üstü örtülmeye çalışılmıştır. Ölümü, hukuk ve ahlakdışı gerekçelerle ile meşrulaştırılmak istenmiştir.

Cinayeti meşrulaştırmak için deliller karartılmakta, hukuk dışı uygulamalar yapılmaktadır.

Daha önceki örneklerde de görüldüğü üzere, Karadağ olayında da deliller karartılmakta, hukuk dışı uygulamalara başvurulmakta ve Karadağ’ın politik kimliği üzerinden manipülasyon yapılmaktadır. Şöyle ki;

– Karadağ’ın vücudunda, 10’un üzerinde mermi giriş deliği tespit edilmiştir. Bu giriş deliklerinin bulundukları yerler göz önüne alındığında kolluğun şüpheli olarak ifade ettiği Karadağ’ı yakalama değil öldürme amaçlı silah kullandığı anlaşılmaktadır.Karadağ’ın, ailesi tarafından teşhisi henüz gerçekleşmeden, apar topar otopsisi yapılmıştır. Böylece ailenin otopsi işlemi sırasında bir hekim bulundurma hakkı gasp edilmiştir. Yetersiz bir otopsi işleminin maddi gerçeğin açığa çıkmasını engelleyeceği aşikardır.

– Olayla ilgili soruşturma, olayda silah kullanan ve Karadağ’ı katleden kolluk birimi tarafından yürütülmektedir.

– Konu ile ilişkili olarak kamuoyuna yapılan hemen tüm açıklamalarda karşılıklı bir çatışmadan söz edilmekte, ancak Karadağ’ın 3 sene önce geçirdiği iş kazası ile sağ elinin 4 parmağını ikinci boğumdan kaybetmiş bir işçi olduğundan bahsedilmemektedir. Bu bağlamda sağ elini kullanan bir şahıs olan Karadağ’ın nasıl silah kullandığı sorusu olduğu orta yerde durmaktadır.

– Öte yandan, Karadağ’ın ölüm orucu eylemcisi olduğu ve kesinleşmiş cezası bulunduğuna vurgu yapılarak, öldürülmesi meşrulaştırılmakta ve kamuoyunun zihnine “ölü ele geçirme” kavramı bir kez daha kazınmaktadır.

– Bütün bunlarla birlikte, olayda yaralanan minibüs şoförünü de Karadağ vurmuş gibi lanse edilmektedir. Oysaki bu husus, halen daha aydınlığa kavuşmamıştır. Söz konusu yaralanmadan Karadağ’ın sorumlu tutulmasının gerisinde, kolluk güçlerinin şüpheli şahsın takibinde, o esnada içerisinde 4 sivil vatandaş taşıyan bir sivil ulaşım aracının kullanılmış olması tedbirsizliğinin üstünü örtmek kaygısı yattığı açıktır. Kaldı ki, Karadağ’ın silah kullandığı varsayılsa dahi minibüsün ön tarafında kalan Karadağ’ın, aracın şoförünü nasıl olup da arkadan vurduğu sorusu halen muammadır. (Şoför sırtından yaralanmıştır)

– Karadağ ile polis arasında yaşandığı iddia edilen çatışmaya ilişkin tutanaklara geçen saat; 21.00-21.30′dur. Ancak Karadağ yerde can çekişir halde bekletilmiş, sağlık ekiplerine geç haber verilmiştir. Henüz savcılık kayıtlarına geçmemiş olmakla birlikte, kimi gazetelere beyan veren görgü tanıklarının ifadelerine göre, Karadağ yerde can çekiştiği esnada olay yerine gelen sivil bir polis tarafından vurularak öldürülmüştür. Birden çok şahsın beyanları üzerinden basına yansıyan bu veriler, kolluk güçlerinin müdahalesinin bir şüpheliyi yakalamak değil, daha önceden muhtemelen tanınan devrimci-demokrat bir kişiyi katletmek şeklinde olduğu şüphesini güçlü bir biçimde yaratmaktadır.

Bu son derece üzücü ve düşündürücü kolluk eyleminin, dikkatli ve kamuoyuna açık bir biçimde soruşturulmasını talep ediyoruz. Kolluk tarafından hakkında adli işlem yürütülmesi düşünülen kimselerin silahla öldürülmesi yerine, “sağ yakalama” ihtimalinin gözetilmemesini endişe verici buluyoruz. Bu olayın, bir süredir yaygın ve ağır sonuçlar yaratan polisin silah kullanma yetkisinin kötüye kullanılması ve sınırlarının aşılması sorununa tekrar dikkat çekmeyi gerektirdiği söylenmelidir.

Kolluğun görevi, suç işlediğine inandığı kişileri yargı önüne çıkarmaktır. Bunun imkanlarını ve yöntemini bulmak insan haklarına dayanan bir hukuk devletinde zorunluluktur.

Saygılarımızla.

Çağdaş Hukukçular Derneği

İstanbul Şubesi

24.11.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder